Medyatik yönüyle bilinen bir “hoca”, “Ben Atatürk dönemi Diyaneti’ni istiyorum” demiş.

Gerekçesini de şöyle izah etmiş: “Onun döneminde Diyanet, Maturidi çizgisindeydi. Ya şimdiki İlahiyatçılar? Bir kısmı Vehhabi, bir kısmı Ehli Sünnet dışı başka ekollerden.”

Mezkur hocanın tasavvuf ile olan bağlantısından ve Atatürk döneminde çıkarılan “Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Kapatılması” kanunundan söz etmeyelim, öyle değil mi? Buna verdiği cevap ile Kemalistlerin “en saf” olanlarının verdiği cevap aynı: “Yeni bir devlet kurulmuş, karşı ataklar var, burada bazı tedbirler almak gerekiyor. Bu tedbirleri alırken de bazı şeylerde hata payı oluyor. Ulaşım yok, eskisi gibi, şu yok, bu yok. Oradan bir haber geliyor, jurnal oluyor, ispiyon oluyor, şu, bu... 

Ama anlarsa ki; bu adam hakikaten istismarcı değil, din adamı, Kur’an okutacak; vermiş ona izin...”

Peki mesela Atatürk’ün tarikatlar hakkındaki şu sözünün “Maturidilik” ile olan bağını da izah edebilirler mi?

“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” (Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1925)

Dikkat ettinizse tarih 1925’tir. Yani “şapka kanunu” adı verilen dayatmanın başladığı dönem.

Yani eğer Atatürk’ün rejimi bütün kural ve kaideleri ile devam ediyor olsaydı “diyanette resmi görevi olmayan” mezkur hoca şimdi giydiği kıyafetle sokağa çıkamaz, televizyonlarda boy gösteremezdi.

Şalcı Bacı adındaki kadının “şapka giymediği” için idam edilen 6 erkekle beraber asıldığı bir dönemden söz ediyoruz.

Gelelim cumhuriyetin din ve diyanete bakışına…

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Anayasa’nın 2. Maddesi olarak “Devletin dini din-i İslâm’dır” denilmiştir. Bu anayasa hükmü, 1928’de kaldırılmıştır.

Yani 1928’den itibaren “devletin dini” resmi olarak yoktur.

Aslında “Kemalizm” adı verilen düşünme ve yaşam tarzı özellikle 1930’lardan itibaren “din” olarak insanlara dayatılmıştır.

Kemalettin Kamu’nun “Kabe Arab’ın olsun/ Bize Çankaya yeter” şeklinde ifade etmeye çalıştığı inanç da, Behcet Kemal Çağlar’ın “Atatürk’e mevlid”i de bu dinin nasıl oturtulmaya çalışıldığını gösteriyor.

Bunun yanı sıra Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğünün ilk baskısında (1945) “din” maddesi açıklanırken verilen örnek şu şekildedir: “Kemalizm, Türk’ün dinidir.”

Bu konuda o kadar çok tarihi belge ve veri var ki, hangisinden söz edeceğimizi bilemiyoruz.

Atatürk dönemi, “Türkçe ezan, Türkçe Kur’an” dayatmalarının olduğu bir dönemdir; ama dönemin yöneticilerinin, bürokratlarının ve edebiyatçılarının kafasında İslam’ın dışında farklı bir din yerleştirme gayreti vardı.

Bir örnek daha verelim:

“O günün Türkiye’sini anlatan Turkey To-Day (1928) adlı kitabın yazarı Grace Ellison’a konuşan bir maarif müfettişinin söyledikleridir:

 “Bizim peygamberimiz Gazimizdir (M. Kemal). Biz o Arabistanlı şahıs ile ilişkimizi sona erdirdik. Muhammed’in dini Arabistan’a uygundu; ama bize yaramaz.” (Prof. Şükrü Hanioğlu’ndan alıntı)

Bu kadar ayrıntıya gerek yok, diyebilirsiniz, haklısınız.

“Atatürk dönemi diyanetini” isteyen “hoca”nın farklı zamanlarda farklı tavırlar takındığı, bazı söylediklerini tekzib edecek şeyler söylediği bilinen bir şey; ama yine de size 2015 tarihli bir açıklamasını buraya alacağım:

“27 Mayıs 1960 tarihinde Türkiye’de ilk defa darbe yapılarak Adnan Menderes hükümeti düşürüldü. Darbe sonrası birçok kişi yargılandı, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu anayasaya muhalefet ettikleri gerekçesiyle idam edildi. Ancak idam edilmelerinin asıl sebebi Müslüman olmalarıydı.

Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu anayasaya muhalefet ettikleri için değil, Müslüman oldukları için idam edildiler.

Ali Haydar Efendi babamız “5 vakit namazında Adnan Menderes’e dua etmeyenin namazı kabul olmaz” buyururdu. “Adnan kuluna yardım et” diye dua buyururdu. İhtilalden sonra o kadar üzüldü ki, huzur bulmadı, dünya kelamı etmedi.”

Merhum Ali Haydar Efendinin duasının nedeni de Menderes’in “Türkçe ezan” dayatmasını kaldırmasından başka bir şey değil.

Son olarak…

Mehmet Doğan’dan bir alıntı ile yazıyı noktalayalım:

“İlk Diyanet reisi Rifat Börekçi Atatürk tarafından CHP il başkanı yapılmıştır.”