Siyasette ittifaklar üzerinden karşılıklı eleştiriler yapılıyor ve partiler birbirlerini ilkesizlikle, yoldan sapmakla suçluyor.

Bazen değişen, değiştiğinin farkında bile olmayan kimi siyasi kesimler durdukları yeri içselleştirerek rakiplerini “yerinde durmamakla” eleştiriyorlar ki, bu da siyasi alanın garabetlerinden biridir.

Son zamanlarda en dikkat çekici olan da ittifak ve söylemlerinden dolayı AK Parti’nin CHP’ye getirdiği eleştirilerdir.

Mesela AK Partili bir milletvekili, CHP'nin, HDP'nin güdümüne girdiğini öne sürerek, "CHP, Atatürk'ün çizgisinden bütünüyle sapmıştır." dedi.

AK Parti grup başkanvekili şu şaşırtıcı açıklamayı yaptı: “Şu anki CHP ile Atatürk'ün kurduğu parti arasında sadece isim benzerliği kaldı. Atatürk’ün CHP’si bugün adeta işgal altında.”

Bu arada bunların parti içerisinde vekillerin kişisel kararları ve siyasi duruşları olmadığını, aksine bu görüşlerin en üst düzeyde de sahiplenildiğini ve dile getirildiğini de gördük.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: "Bugün hala Atatürk'ün mirasçısı olduğu iddiasındaki CHP'nin Atatürk'le zaten çok daha önceden zayıflamaya başlamış ilişkisi, 10 Kasım 1938'de tamamen kesilmiştir” demişti bir süre önce.

CHP’ye eleştiri getiren kimi vekiller ise AK Parti’nin daha önceki görüşleriyle tümüyle çelişen; ama şimdi durduğu yeri tam olarak izah eden sözler söyledi.

Mesela milliyetçi bir partiden istifa edip AK Parti’ye katılan bir milletvekili, CHP’li bir vekilin "Unutmadık, asla unutmayacağız! Dersim katliamında yitirdiğimiz canları saygıyla anıyorum" ifadelerini eleştirdi.

Tabii bu arada eleştirirken kullandığı ifadeler “dün dündür” siyasetinin açık örneklerinden biriydi:

"Bu arkadaş CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi. Kimi suçladığının farkında mı, acaba? Atatürkçü CHP seçmeninin bu arkadaşa bir sözü mutlaka vardır. Atatürk'ün partisine yakışıyor mu? Yazık!"

Oysa 10 yıl önce “dönemin başbakanı” Erdoğan, “Dersim Katliamı” konusunda belgeler açıklamış, CHP genel başkanı olarak Kılıçdaroğlu’nun özür dilemesi gerektiğini belirtmiş ve şunları söylemişti:

"Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum."

Erdoğan, Dersim'e yapılan müdahalenin bilançosunu içeren 8 Ağustos 1939 tarihli belgeyi göstermiş, belgede ''1936, 1937, 1938 ve 1939'da, toplam 13 bin 806 kişinin öldürüldüğünün'' ifade edildiğini, belgenin ise dönemin Dahiliye Vekili Faik Öztrak'a ait olduğunu açıklamıştı.

Erdoğan resmi belgelerle katliamdan söz etmiş, Necip Fazıl’ın “Son devrin din mazlumları” adlı eserinden katliamın dehşet veren ayrıntılarını anlatmış ve resmi belgelerin aksine Necip Fazıl’a göre katliamda 50 bin kişinin öldürüldüğünü söylemişti.

Yani aslında CHP milletvekili, 10 yıl önce Erdoğan’ın söylediği ve resmi belgelerle teyit ettiği katliam konusunda bir açıklama yapıyor ve katliam mağdurlarını anarak “bir tür özür” de diliyor denebilir.

10 yıl önce CHP milletvekili Onur Öymen, katliamın “haklı ve yapılması gereken bir iş” olduğu anlamına gelen sözler söylediğinde CHP’ye tepki gösteren partinin vekilleri bugün katliamı yapanları eleştirmese de mağdurları anan bir CHP’liye “Atatürk üzerinden” tepki gösteriyor.

HDP ile gizli ya da açık ittifak yapan CHP’nin değiştiği ve “biraz yoldan saptığı” doğru; ama sanırım bununla beraber AK Parti’nin ne kadar “yoldan saptığından” da söz etmek gerekir?

CHP’yi Atatürk’ün çizgisine çağırmak sadece “HDP’den uzaklaşmasını istemek” anlamına gelmiyor.

Atatürk’ün çizgisi demek aynı zamanda şu anlamlara gelir:

İstiklal mahkemeleri, İslami libasın yasaklanması ve şapkanın dayatılması, tehcirler ve Şark Islahat planları, Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi, Türkçe ezan-Türkçe Kur’an dayatmaları, Latin harfleri ile bir halkın köklerinden koparılması, tek parti hukuku, kafatası ölçümleri…

Bunlara baktığınızda -eğer gerçekten varsa öyle bir şey- “CHP’nin sapmasının” çok da kötü bir şey olmadığını düşünebilirsiniz.

Aslında yürüdüğünüz yol yanlışsa ondan sapmanız ve başka bir yanlışa değil de doğru bir yola yönelmeniz söz konusu ise bu “sapma” kötü bir şey değildir. Asıl önemli olan ise başkalarının “yoldan ne kadar saptığı” ile ilgilenmek yerine kendine bakmak ve “sapmamaya gayret etmek”tir.

Rabbim hak yolda sebat nasip etsin.