Memlekette sadece fiyatların değil maalesef değer ve ilkelerin de ayarı kaçmış.

“Hırsız bendense sorun yok” kabulüne, “iftiracı bendense sorun yok” ya da “küfürbaz bendense sorun yok” kabulleri de eklendi.

“İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır” demiş şair ve gerçekten günümüz ilişkileri hakkında iyi tanımlama yapmış.

Kadın haklarına yaptığı vurgularla dikkati çeken siyasi parti lideri kendinden olan “küfürbaz”ı savunmak için mağdura karşı ağır ve hakaret edici bir dil kullanabiliyor. “Ama siz de daha önce şöyle şeyler söylemiştiniz” basitliği ise en çok başvurulan yöntem maalesef.

Ve daha kötüsü de bu davranışın toplumun bazı kesimlerinde artık “olağan davranış” olarak kabul görmesi ve tepki çekmemesi.

Başka bir örnek üzerinden gidelim.

Geçenlerde vahşi bir cinayet işlendi.

Cinayet öncesi yaşanan ilişki biçiminin ahlak dışılığını şimdilik bir tarafa bırakarak olaya ve olayın yorumlanış biçimine bakalım.

Bir kadın öldürülmüş ve cinayeti işleyen şöyle anlatıyor:

“Çok alkollü olduğum için daha sonrasını hatırlamıyorum. Olaydan sonra cep telefonunun SIM kartını attığımı ve babama 'Ben (…)'i öldürdüm, gelin bana yardım edin' şeklinde sözler söyleyip söylemediğimi hatırlamıyorum. Tasarlayarak canavarca hisle (…)'i öldürmedim. Olayı hatırlamıyorum."

Çok alkollüymüş, canavarca hislerle öldürmemiş, olayı hatırlamıyormuş!

Cinayetin işleniş şekli ise öyle kazayı, yanlışlıkla yapılmış bir fiili anlatmıyor; aksine tam bir vahşet tablosu!

Okuyucularım kusura bakmasın; ama otopsi raporundaki ifadelerin bir kısmını da buraya alayım:

“Maktul (…)’in  yapılan otopsisinde; vücudunun göğüs, yüz ve boyun kısmında toplam 12 bıçak darbesi olduğu, boğazına aldığı derin bıçak kesisiyle yaşamını yitirdiği tespit edildi.”

Daha dehşet verici ayrıntılar var; ama katil çok alkollü imiş ve olayı hatırlamıyormuş!

Olayın suçlu tarafı çok; ama özellikle alkol üzerinde durmak gerekmiyor mu?

Uluslararası kuruluşların verilerine göre ‘dünyada işlenen cinayetlerin yüzde 85'i, boşanmaların yüzde 80'i, aile içi şiddet olaylarının yüzde 70'i, mala yönelik suçların yüzde 77'si, tecavüz suçlarının yüzde 50'si, intihar ve intihara teşebbüslerin yüzde 90'ı, trafik kazalarının ise yüzde 70'i alkolden’ kaynaklanıyor.

Tablo bu; ama bu tip olaylarda artık meseleye bir şaşı bakıştan bile söz edemiyoruz, çünkü “bazı suç odaklarına ve araçlarına karşı” tümüyle kör kalmak gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Cinayet her şeyiyle kendini anlatıyor ve bas bas bağırıyor; ama…

Bu olay karşısında yapılan yoruma bakar mısınız?

“Bir kadın daha, boğazı kesilerek katledildi.

Cinayetlerinin artışı kadar, öldürme biçimlerindeki şiddetin vahşileşmesi de politiktir.

Her gün kadınları hedef gösteren, kadına dönük öfkeyi besleyen siyasal iklim, ölümlerin de, öldürme biçimlerinin de sorumlusudur.”

Cinayetleri bağlamından kopararak toplumsal ahlaki yozlaşma zemini oluşturma çabalarının, politik ranta aracı olarak kullanmanın insani hiçbir tarafı olamaz!

Olaya ya da soruna bakışta alkolün yıkıcı etkisine ya da ahlak dışı yaşamın toplumsal fay hatlarında kırılmalara neden olduğuna, bunlara karşı bir önlem alınması gerektiğine dair bir ifade görebiliyor musunuz?

Sorunun adını doğru olarak koymanın artık zamanı gelmedi mi?

Evet, ortada bir “alkol şiddeti” var; ama asıl zararlı ve tehlikeli olan alkolün yaptıkları değil ona “politik” olarak yaklaşım ve savunmadır. Bunun sebebi de mevcut siyasal iklim değil ülkede uzun zamandır yerleştirilmeye çalışılan ve adını açıkça koymadan yapılan “dini değerler karşısında” konumlanma ve toplumu buna göre dizayn etme çabasıdır.