Bir süredir “bazı” çevrelerde yeni bir çözüm süreci konuşuluyor.

Hükümetin mevcut siyasi tablodan dolayı böyle bir girişime ihtiyacı olduğunu dile getirenler de var, muhalefetin HDP desteğine ihtiyacı olduğu için bu adımı atması gerektiğini söyleyenler de…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Diyarbakır ziyaretinde, "Çözüm sürecini biz bozmadık, 2005 yılında söylediklerimizin arkasındayız" açıklamasını yapması, bir süredir kullandığı “Kürt sorunu yoktur” söylemini tekrar etmemesi bile çok şey anlatıyor aslında.

2005’te dönemin başbakanı Erdoğan, Diyarbakır’da şunları söylemişti: “Kürt sorunu benim sorunumdur. Her sorunun çözümünün adresi biziz. Daha fazla Demokrasi, daha fazla hukukla çözeceğiz”

Hakkını vermek lazım; 80 yıllık yaraya ciddi bir neşter attı Erdoğan.

Yok sayılan bir dilin önündeki yasakları kaldırdı, resmi tarihi ciddi biçimde sorgulayan açıklamalar yaptı, komisyonlar kurdu, Kandil-İmralı-Ankara arasında irtibatların kurulmasına izin verdi.

Ama PKK silahlı güçlerini bile sınır ötesine çekmedi.

Demirtaş, o dönemde kimsenin anlam veremediği bir üslupla Erdoğan’ı hedef aldı ve seçim çalışmalarında “Seni başkan yaptırmayacağız” söylemini öne çıkardı. Öyle ya beraber “çözüm süreci” yürüttüğünüz muhatabınızı hedefe koymanızın mantıki hiçbir açıklaması yoktu. Bu olsa olsa “seni de çözümünü de istemiyorum” anlamına gelebilecek bir hamleydi.

Suriye’de büyük bir karmaşa hakimdi ve DEAŞ saldırıları karşısında PKK güçleri geriliyordu.

Kobani’deki sivillerin çoğu Türkiye’ye geçmişti, PKK’nin yaralıları Türkiye’de tedavi ediliyordu, Peşmerge, Türkiye üzerinden Kobani’ye silah yardımında bulunuyordu.

Tam o sıralarda Demirtaş “Amerika’dan geldi” ve HDP MKYK’sını toplayıp şöyle bir açıklama yaptı:

"Kobani'de yaşanan katliam girişimine karşı 7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bundan böyle her yer Kobani'dir."

Bundan sonraki süreçte neler yaşandığını sanırım herkes biliyor.

Herkes Ceylanpınar olayında filmin koptuğunu düşünüyor; ama aslında bazılarının kafasında çok farklı bir senaryo işliyordu.

PKK çözüm süreci devam ettiğinde bile yolları kesti, araçları bombalarla havaya uçurdu, baraj işçilerini kaçırdı, araçları yaktı, uzun süre yolları kesti, vergi adı altında haraç aldı, yargılamalar yaptı, sivil ve resmi görevlilerden öldürdükleri oldu. Bu olayların birçoğu “yol kazası” diye görmezden gelindi.

PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, daha 2013’te “Geri çekilmeyi durdurduk, AKP çözüm istemiyor” açıklaması yapıyordu.

KCK yürütme konseyinden Besé Hozat, ‘AKP’nin çözüm konusunda samimi olmadığını, kendilerinin her şeye hazırlıklı olduğu’ mesajını veriyordu.

Murat Karayılan, 2014’ün başında şunları söylüyordu: “Gerillanın silah bırakmasının tek yolu, Önder Apo’nun da katılacağı büyük bir gerilla kongresinin toplanması ve bu kongrenin silah bırakma kararı almasıdır. Bunun başka yolu yoktur.”

PKK’nin farklı bir ajandasının olduğu belliydi; ama bunu net olarak Duran Kalkan son açıklamalarında ortaya koydu. Kalkan, PKK ajansına yaptığı açıklamada ‘yeni bir çözüm sürecinin çok zor da olsa imkansız olmadığını’ öne sürerek geçmişe dair önemli bir itirafta bulundu.

Duran Kalkan, önceki “çözüm sürecinin” başarısız olma nedenini şöyle izah etti:

“Ateşkes ilan etmek için Avrupa’da yasal açıklama zemini bulamadık. Ateşkes ilan etmeyecek, savaşı sürdüreceksiniz diye bize defalarca dayatmalarda bulunuldu. Bu dayatma açık oldu-gizli oldu, sözle oldu-fiiliyatla oldu ama bize dayatılan çatışmaydı, çözümsüzlüktü. Biz hiçbir devletten bir çözüm dayatması, çözüm programı, çözüm projesi görmedik. Tam tersine bizimle ilişki kurdular, düşüncemizi, siyasetimizi, niyetimizi öğrendiler; eğer niyetimiz çözümden yanaysa, ateşkesten yanaysa onu boşa çıkartmak için saldırılarda bulundular”

Duran Kalkan’ın itirafları aslında PKK’nin ve siyasi uzantılarının uzun zamandır attıkları adımların “birileri” tarafından planlandığını ortaya koyuyor. Çözüm değil de savaş isteyenlerin kimler olduğu konusu elbette cevap bekleyen bir sorudur ve Kürt kamuoyunun bu konuda işin muhataplarını ciddiyetle sorgulamaya ve cevap vermeye zorlamaları gerektiğini düşünüyorum. Bir de neden hala savaş isteyenlerin dümen suyunda gidildiği konusu da cevaplanmalıdır.

Gerek PKK ve KCK yöneticileri gerekse de Demirtaş, son 10 yıl içerisinde yaşanan olumsuzluklar, çözümsüzlükler, çatışmalar ve tahribatlar konusunda kimlerden zorlama gördüklerini, kimlerin talimatlarını yerine getirdiklerini kamuoyuna açıklamak zorundadırlar. Aksi takdirde bundan sonraki her çözüm çabasının üzerinde bu iradesizliğin, bu kirli savaşa payanda olmanın ağır yükü bulunacaktır.