Allah’ın sevgisine mazhar olmaktan daha güzel bir şey olabilir mi?

“Şüphesiz Allah tevbe edenleri sever.” (Bakara/222)

Mübarek Ramazan-ı Şerif vesilesiyle “hakkı ve sabrı tavsiye” yükümlülüğünden dolayı tevbe konusundan söz edelim dedik.

Günahların çepeçevre kuşattığı ve bin bir renge büründüğü zamanlarda tevbe ve istiğfar daha bir önem kazanıyor.

Bir yeniden başlama azmi, bir pişmanlık ilanı, bir kulluk izharı olduğu için insani tüm güzellikleri içinde barındırıyor ve ondan dolayıdır ki, tavsiye ediliyor.

Hayat ve ölüm bir imtihan olduğuna ve her şeyin hesabının ortaya döküleceği bir ahiret ile yüzleşeceğimize göre, düşünmek ve Rabbimizin istediği noktaya gelmek gerekmiyor mu?
Kaçmak, gizlenmek mümkün mü?

Ölümün olmadığı bir yer var mı?

Aziz Peygamber aleyhissalatu vesselam bile “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim” diye buyurmasına rağmen günahlardan tevbe etmemenin nasıl bir anlamı olabilir?

Büyük arif ve İslam düşünürü İmam Gazali, tevbe olmadan ibadete muvaffak olmanın da mümkün olmadığını çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor:
“Günahlarına tevbe etmezsen, ibadete muvaffak olamazsın. Çünkü günahların getirdiği uğursuzluk, manevi mahrumiyet ve perişanlığa sebep olur. Mâsiyetler birer bağ gibidir. Sahibinin ibadet etmesine engel olarak onun Allah’a yönelmesini önlerler. Günahların ağır yükü tevbe ile hafifletilmedikçe hayır yapmak, şevkle ibadet etmek mümkün değildir. Günah işlemekte devam etmek ise kalbi karartır. Masiyetlerle kararan kalbi zulmet ve kasvet bürür. Böyle bir kalpte ihlâs, saflık, merhamet ve yumuşaklık gibi İnsanî duygular kalmaz. Eğer Allah’ın merhameti yetişmezse sahibini bahtsızlığa ve küfre götürür. Kötü ve merhametsiz bir kalp nasıl ibadet edebilir? Günah işlemekte, zulmetmekte devam eden bir kimse nasıl Allah’a ibadet ettiğini söyleyebilir? Üzerine pislikler bulaşmış birisi münâcaat ederek rabbine yaklaşabilir mi?

Geçmiş günahlarına tevbe ederek bir daha işlememeye azmetmedikçe yapacağın ibadetler makbul sayılmaz. Kulun, günahlarına tevbe etmesi ve hukukuna tecavüz ettiği davacıların rızasını alması farzdır, borç mesabesindedir. Bu kimse ise borçlu demektir. Yapılan birçok ibadetler nafiledir, hediye kabilindendir. Borcunu ödememekte ısrar eden bir kimse, alacaklıya götüreceği ufak-tefek hediyelerle borcunu ödemiş olmaz. Hatta borcunu ödemediği için o hediyeler, alacaklı tarafından reddedilir. Günah işlemekte ve haram yemekte devam eden sen helâl ve mübah şeyleri terk etmekle ne kazanırsın? Hangi pak yüzle Allah’a yakarır, O’nu översin? Oysaki rabbin sana kızgındır. İşte günah işlemekte ısrar edenlerin hali budur. Kendisinden yardım istenilecek ancak Allah’tır.”

Tevbe ile beraber helallik dilemek ve o şekilde “rahmet iklimi” olan Ramazan-ı Şerife girmek bu sebeplerden olsa gerek bir gelenek haline gelmiştir.

Tevbede ferahlık ve kurtuluş vardır:
“Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur/31)

Rabbim hakkıyla tevbe edenlerden ve arınanlardan olmayı nasip etsin.