Eski bakanlardan Hüseyin Çelik’in şöyle bir sözü vardı: “Türkiye'de her meselede olduğu gibi Atatürk istismarı da had safhada. Atatürkçüler var, Atatürkçü geçinenler var ve Atatürk'ten geçinenler var."

Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının açtığı bir davanın haberini gördüğümde yukarıdaki sözü hatırladım.

Dava konusu bir şahsın Mustafa Kemal’e benzerliğiyle dikkat çeken Göksel Kaya’yı eleştirmesi…

Evet, bir şahıs, Göksel Kaya’nın “Atatürk kimliği ile” bir okulu ziyaret etmesini eleştirdi ve şunları ifade etti: “Bu ülkede Milli Eğitim Bakanlığı ne iş yapar? Bu palyaço hangi sıfatla okullara gidip çocukların beynine kendini kazıyor?”

İbretlik olay da bundan sonra başlıyor.

Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı, 5816 sayılı Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki kanuna dayanarak, “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” suçlamasıyla mezkur şahıs hakkında iddianame hazırladı.

Fesubhanallah!

Bundan bir süre önce de Van’da benzer ilginçlikte bir olay yaşanmıştı.

Bir sosyal medya paylaşımı konusunda verilen tutuklama kararı…

Mahkeme paylaşımı yapan şahıs hakkında “Burada her ne kadar Atatürk’ü övücü kelimeler kullanmış olsan da senin niyetin Atatürk'ü övmek değildir, hakaret etmektir” diyerek tutuklama kararı verdi.

Atatürkçüler sevinç içerisinde olabilirler; ama bunun sonu hiç iyi görünmüyor.

28 Şubat dönemi, Atatürkçülerin baskılarından dolayı “Atatürkçü geçinenler” kadar “Atatürk’ten geçinenler”in de sayısını artırdı.

Siyaset, bürokrasi, medya ve sermaye…

Bu mümbit alanı tepe tepe kullandılar.

Bir de “profesyoneller” vardı tabii.

“Parsadan olayı”nı hatırlatmakta fayda var.

Selçuk Parsadan, cumhuriyet tarihinin en büyük dolandırıcılarından biridir. Şimdiki telefon dolandırıcılarının da piri sayılır.

“Atatürk’ten geçinerek” Atatürkçüleri ve “Atatürkçü geçinenleri” feci şekilde dolandırmış bir isim.

Şimdiki dolandırıcıların savcı ve polis taklidi yaptığı gibi Parsadan da “paşa” taklidi yapmış genellikle.

Atatürkçülerden korktuğunu bildiği “Atatürkçü geçinen” kişileri nasıl dolandırdığına dair çokça örnek var.  

Bir belediye başkanını aramış. “Ben filan paşa” diyerek özel yapım “Atatürk ansiklopedisi” sattığını, kendisine kaç takım göndermesini istediğini sormuş. 5 takım satmayı düşünüyormuş; ama başkan herhalde göze girmek için “25 takım” istemiş. Parsadan, “bire aldığımı iki bine bir fiyatla satıyordum” demiş sonraki bir açıklamasında. Vurgunun boyutlarını siz düşünün.

“Atatürk’ten geçinme”nin çok kârlı bir iş olduğunu fark edince daha büyük oynamaya karar vermiş Parsadan.

Parsadan, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i telefonla aramış ve kendisini Orgeneral Necdet Öztorun olarak tanıtmış.

Başbakan’dan, “Kemalistler Derneği” için 5 buçuk milyar lira istemiş.

Dikkatinizi çekerim askerin nefesinin siyasilerin ensesinde olduğu bir dönem.

Ortada ise hem asker hem de Kemalistler var.

Her darbe sonrasında başbakanın “şapkasını alıp gittiği” bir siyasi gelenekten gelen Tansu Çiller ne yapsın?

Üslup talimat tarzında ve başbakandan “elbette paşam” karşılığı gelmiş.

Para ertesi gün “Başbakanlık Örtülü Ödeneğinden” Parsadan’ın verdiği banka hesabına yatırılmış.

Bu örnek neden önemli?

Göksel Kaya’nın kıyafet ve biraz makyaj ile elde ettiği benzerlikten, ya da Yılmaz Özdil’in daha önce yayınlanmış bir kitabı 2500 TL fiyatla “1881 adet” satmasından değil yeni Parsadan örneklerinin ortaya çıkmasından endişe ediyorum.

Atatürk’e benzediği için “eleştiriden muaf tutulma” hatta yargı zırhı ile korunma, yarın başka vurgunlara kapı aralayabilir.

Yapılması gereken 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nun kaldırılmasıdır. Bununla hakaretin kapısı açılsın, demiyoruz; ama her eleştirinin yargı alanına taşınması, beraberinde niyet okuyuculuğunu ve istismarı da getirir. Kanunla koruma, tarihi gerçeklerin ortaya çıkmasını engellediği gibi çok sayıda spekülasyona da zemin hazırlar.