Çin’den çıkıp dünyaya yayılan virüs, toplumsal alışkanlıkları değiştiriyor, psikolojik sorunlara neden oluyor, ekonomik alanı yeniden dizayn ediyor.

Küresel ilaç şirketlerinin rant kavgasının bu konuda devreye girdiğini söyleyenler de oldu, küresel sermayenin virüs yoluyla yaşlılardan kurtularak “sosyal güvenlik kurumlarını” rahatlatma niyetinde olduğu da iddia edildi.

Maalesef yer yer bir insani faciaya dönüşen böyle bir salgın ortamında bile maddi ve siyasi rant peşinde koşanları, yalan ve iftiralarla toplumda gerginlik ve kaosa sebebiyet vermek isteyenleri de gördük. Kimileri Allah’ı ve ahireti hiç düşünmeden insanların kaygı ve ihtiyaçlarından dolayı hak etmediği paraları kazandı. Ve maalesef ne kaybettiğinin farkında bile değil.

Süslü sözlerin, cafcaflı unvanların arkasına bir “insan” sığdıramayanları, kategorik ölüm oranlarına bakıp kendini tehlikeli sınırın uzağında görenlerin “başkalarının hayatı” konusunda ne kadar rahat konuşabildiklerine şahit olduk.

Ve kimi Avrupalı liderlerin kafa karıştıran, şüphelere sebep olan açıklamaları…

Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin “Kontrollü grup bağışıklığı” düşüncesine sahip olduğunu, ancak bu usulle en az zararın mümkün olduğunu düşündüğünü öğrendik.

İngiltere ve Fransa’nın “doğal seleksiyon” ile işi halletmek istedikleri, virüsün hareketine müdahale etmeye niyetlerinin olmadığını aktardı ajanslar. Alman Başbakanı Merkel, daha peşinen 60 milyon kadar kişinin “enfekte olmasını beklediklerin” söyledi. İtalya’da yoğunluk ve yetersizlikten dolayı 80 yaş üstü hastalara artık müdahale edilemediği iddia edildi.

Aslında dünya, mültecilere karşı olan insanlık dışı davranışlarından yola çıkarak “insana değer” konusunda nerede durduklarını net olarak görmüştü zaten. Evlerini ve yakınlarını kaybetmiş insanların önlerine beton bariyerler koymalarını, dikenli telleri, batırılan gemileri, kıyılara varan insan cesetlerini de görmüştü dünya.

Bu salgın ilginç ve ibretlik şeyler de gösterdi.

Göçmenlere karşı en fazla düşmanlık yapan, en sert tepkileri gösteren ülke İtalya idi, bunu herkes bilir. Resmi görevlilerin kıyılarına yanaşan botları, gemileri batırdıkları ve yüzlerce kişinin ölümüne sebep oldukları yönünde çok sayıda suçlamaya muhatap oldular. Faşistlerin sesi çok fazla çıktı.

Ve şu ilginç haber…

“Afrika ülkesi Etiyopya’yı ziyaret eden 35 İtalyan turist, vize süreleri dolmasına rağmen ülkelerindeki koronavirüsü salgını yüzünden bu ülkeyi terk etmeyi reddediyor.”

Gerçekten ibret verici!

Haberin devamında bir de pişmanlık ifadesi var.

“Etiyopya’da kalma kararı alan Cardozo isimli bir İtalyan turist ise son salgının kendisi için çok eğitici ve öğretici olduğunu belirterek, bundan sonra İtalya’ya Afrika’dan göçmen gelmesine kesinlikle karşı çıkmayacağını ve tam tersine evinin kapılarını göçmenlere tamamen açacağını söyledi.”

Gerçekten bu virüs bir empatiye yol açar mı, mahrumların, mazlumların, kimsesizlerin durumunu daha iyi anlamamıza neden olur mu?

İnşallah olur.

Müslümana düşen ise Allah Rasulü’nün ifade buyurduğu gibi ‘Ya hayır konuşması ya da susması’dır.

Sabredelim, dua edelim ve duayı tavsiye edelim.

Sözümüzü Abdulkadir Geylani hazretlerinin bir duasıyla bitirelim:

“Allah’ım! Sen bizim kalplerimizi biliyorsun. Onları ıslah et. Sen bizim ihtiyaçlarımızdan haberdarsın, onları veriver. Sen bizim günahlarımızı biliyorsun, onları affediver. Sen bizim kusurlarımızı, ayıplarımızı biliyorsun, onları örtüver. Biz daima senin emrettiğin yerlerde bulunalım. Bize zikrini unutturma. Bizi mekrinden emin kılma. Bizi kendinden başkasına muhtaç etme. Kendinden başkasına meyleder ve el açar duruma düşürme. Bizi senden ayıran her şeyi bizden ayır. Bize zikrini, şükrünü ve güzel bir kullukla kulluk etmeyi ilham et.”