Bu sene 10 Kasım’da bazı okullarda çocuklara secde ettirilmesi üzerine tepki gösterip “Pagan ayini” ya da “Putperest ibadeti” şeklinde değerlendirmelerde bulunanlar oldu. Kimileri böyle bir şeyin bu coğrafyada ilk defa göründüğünü iddia etti; ama bu sanırım eskiye fazla gitmemekten ve dikkatli bir gözlemci olmamaktan kaynaklanıyordu. Muhterem Mehmet Göktaş Hoca çok veciz bir şekilde konuyu özetledi aslında: “Bin yıldan beri sadece Allah’ın huzurunda kıyam eden, sadece O’nun önünde eğilen ve sadece O’nun huzurunda alnını secdeye koyan Türkiye insanı doksan yıldan bu yana Mustafa Kemal’in heykellerinin önünde kıyam etmektedir.”

Yakın geçmişin kaynaklarını taradığınızda hiç de yoruma mahal bırakmayan bir olguyla karşı karşıya kalıyorsunuz: Kemalizm dini. Hayır, basit birkaç örnekten ya da yaşanan kimi olayları yorumlamaktan yola çıkmıyorum.

Alev Alatlı, “Viva la muerte”de cumhuriyet sonrası ahlaki değişimi şöyle anlatır: “Vahiye dayalı ahlâk sistemi gitti, ama yeri boş kaldı. Onun yerine akla dayalı bir ahlâk sistemi de konmadı. Sonuç, Batılıların nicedir, yakındıkları 'relativistik', görecelikçi, ahlâk sisteminin yerleşmesi oldu. 'Herkesin ahlâkının kendine göre' olduğu bu düzenlemede, haz veren şey 'iyi', haz vermeyen şey 'kötü'dür diye öğreten hedonist ahlâk yeşerdi.”

Alev Alatlı, bir boşluk kaldığından söz ediyor; oysa yakın tarihte ortaya konanlar Kemalistlerin farklı bir kanaatte olduğunu gösteriyor.

Birkaç örnek verelim:

Mustafa Kemal’in yaveri Cevad Abbas 19 Mayıs 1938’de, yani M. Kemal’in daha hayatta olduğu bir tarihte, radyodaki bir 19 Mayıs konferansında “Türk Gençliği”ne şöyle hitap etmişti:

 “Ey Türk genci, ey sportmen, övün ve sevin. Atatürk günü senin de günün olmuştur. Bu bir tesadüf eseri değildir. Sen ‘kanında, cevherinde yaşayan asalete dayanarak Kemalizm kutsal akidesi’nin yenilmez, yıkılmaz muhafızı olduğun ve bunu şuurla yürütmeye çalıştığın için bu büyük şerefte ortaksın.” (belgelerlegercektarih.com)

Milletvekili Ruşenî Eşref Barkın’ın 1926′da yazdığı ve Mustafa Kemal’in “Aferin” diye not düştüğü “Din yok milliyet var” isimli bir kitaptan söz edelim. “Bu kitabı, dinlerin iç yüzünü milletime göstermek ve milletimi bu beladan kurtarmak için yazdım!..” diyor Barkın. Ama kitabın içinde “yeni bir dinin” yolunu da açıyor: “Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ulusalcılığımızdır.” (osmanlidevletiblogspot.com)

1930’da Edirne milletvekili Şeref Aykut’un “Kamalizm Dini” isimli eserinden bir bölüm: “Gençlik, Türklüğün dayangacı ve geleceğin biricik umududur…Onun inanını doldurmak, vicdanını doldurmak ister. Bu sebeplerdir ki, onu Kemalizm dininin hiç şaşmayan, şaşırmayan orunçlu ve coşkun tapkanı yapmak, onu bu kutsal, ulusal ve kurtarıcı dini olanca derinliği ve inceliği ile oydamlamak ister. Ta ki, Kemalizm dinine inanı artsın.” (Alper Terzioğlu)

Daha önceki yazılarımızda Atatürk için söylenen “ezan”dan, “mevlid’den”, ona taptıklarını söyleyen şairlerden söz etmiştik, o yüzden tekrar vermemize gerek yok! Nutuk için “kutsal kitap” nitelemesini yapanları ise yakın dönemde bile müşahede etmiştik.

Evet, biz yıllarca “saygı duruşunu” kıyam olarak görmedik; ama Kemalistler dini bir ritüeli yerine getirdiklerini biliyorlardı.

Her şeye rağmen “secde”de takılı kalmalarını anlamakta zorlanıyorum.

Kemalistlere şu soruyu sormak istiyorum:

Madem dinlere ve kutsal kitaplara göre değil akla ve bilime göre davranıyor, yönetim şeklinizi ona göre belirliyorsunuz neden dininiz için “kıyam ve secde”nin dışında bir ritüel bulamadınız?