Türkiye’nin Amerika ile anlaşması ve Amerika’nın Suriye’nin bazı bölgelerinden çekilmesi Rusya’nın alandaki gücünü artırdı. Her ne kadar petrol bölgelerinin kontrolü şimdilik Amerika’da kalıyorsa da bunun uzun sürmeyeceğini herkes biliyor. YPG’nin mevcut şartlarda hem Amerika ile hem de Suriye rejimi ile beraber yürümesine de imkan olmadığı için Rusya’nın taahhütleri doğrultusunda adımlar atması ve kontrolü tümüyle rejime bırakması beklenen bir gelişme. Tabii AB ülkelerinin tedirgin söylem ve eylemlerinin de gelişmelerde etkili olabileceğini göz ardı etmeyelim.

Herkes demografik yapıdan konuşuyor; ama Suriye’de asıl hareketlilik ideolojik alanda. YPG’nin tümüyle tasfiyesi Rusya’nın alandaki elini zayıflatabilir. Gerek Türkiye’nin anlaşamadığı İdlip ve çevresindeki silahlı gruplar gerekse de Türkiye’nin kontrolü altındaki yerler ve gruplar, Rusya açısından çok güçlü görünmüyor. İran’ın Suriye’de güçlenmesi ve BAAS’ı kontrol altına alması Rusya’yı rahatsız eder. YPG’nin varlığı bu açıdan denge unsuru olarak görülüyor. BAAS’ın hakim, YPG’nin de etkin olduğu bir Suriye, Rusya’ya göre daha kabul edilebilir. Eğer Lavrov Clinton’un “laik bir Suriye” konusunda anlaştıklarına dair açıklamayı bir yere not etmişseniz ne dediğim daha iyi anlaşılır sanıyorum.

AB, devrede Amerika olduğu için çok fazla ön plana çıkmak istemedi; ama Trump’ın şok edici hamlesi ile olayı anlamaya başladılar. İngiltere’nin sessiz ve ciddi diplomasisi, Fransa’nın huzursuzluğu, Almanya’nın tedirginliği, Türkiye ve Rusya arasında tercih yapmakta zorlanmalarından kaynaklanmaktaydı. İdeolojik açıdan Rusya’ya yakın olmaları onları rahatlatmadı. Ukrayna ve Kırım meselesinde ortaya çıkan emrivakilerin gerek Suriye’de gerekse de son dönemlerde Rusya’ya yakın duran Avrupa ülkelerinde yaşanabileceği gerçeği ile yüzleşmeleri gerekti. Alman medyasının “Putin ile beraber yürüyenler hayal kırıklığına uğrar” diyerek Türkiye’yi uyarmasında bu kaygıların olduğunu da unutmamak gerekir. Tabii Almanların “AB için yürüyenler” ya da “AB ile yürüyenler”in yaşadığı hayal kırıklıkları konusunda söyleyebilecekleri bir şey var mı bilemiyorum.

Putin, Erdoğan ile görüşerek süreci yavaşlatmak ve bu şekilde Türkiye’nin iç siyasetini dizayn etmek istemektedir. Mevcut muhalefet BAAS ile görüşülmesi konusunda Rusya’nın tezlerine yakın durmakta ve Erdoğan’a baskı uygulamaktadır. Putin hem bu baskılardan faydalanmak hem de Erdoğan’ı Batı ekseninden uzaklaştırmak istemektedir.

Mevcut şartlarda kazanan Rusya ve Putin’dir. Saldırılar karşısında İran’a açıkça sahip çıkmayarak siyonist işgal rejimine zeytin dalı uzatan Rusya, BAE ve Suudi ile iletişime geçerek İran ile aralarını bulabileceği ve güvende olabilecekleri mesajını vermektedir. Evet, Amerika gibi açıkça “Güvenliğinizi sağlıyorsam bunun bedelini ödemelisiniz” demiyor; ama attığı adımların maddi bir karşılığının olduğunu/olacağını iyi biliyor.

Anayasa oluşturma ve seçim süreci nasıl olur şimdiden kestirmek güç. Avrupa ülkeleri maddi ve siyasi güçlerini ortaya koyarak Amerika’nın yeni bir hamlede bulunmasını sağlayabilir ve bölgeye Türkiye’nin dışlandığı bir NATO gücü konuşlandırabilirler. Siyonist çete ve Pkk’nin isteği bu yönde.

Ama süreç hızlanabilir ve umulmadık gelişmeler yaşanabilir.

Amerika ile anlaşarak Pkk’yi uzaklaştırdığını düşünen Türkiye, sınırında Rusya kontrolünde BAAS üniforması giymiş kontrollü bir Pkk ile yüzleşmeye de hazır olsun.