Rusya’nın devlet politikasında neredeyse tek belirleyici durumda olan kişi Vladimir Putin’dir. Yönetimdeki tüm siyasi figürler yerel ya da uluslararası konularda görüş beyan ettiklerinde bunu vurgulamaya özen gösterirler.

Mesela Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un şu açıklaması…

BAAS rejiminin Han Şeyhun'u Rusya'nın desteği ile ele geçirdiğini vurgulayan Lavrov, “Suriye silahlı kuvvetleri bizim desteğimiz ile hiçbir anlaşmayı ihlal etmiyor. Tekrar hatırlatıyorum, bunu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin birçok defa söyledi.” ifadelerini kullandı.

Yapılan anlaşmalar ne olursa olsun Rus yetkililer için asıl olan kendilerinin bundan ne anladığıdır. “Astana Süreci” adı verilen, Amerika ve Avrupa’nın devre dışı bırakıldığı anlaşmada olduğu gibi. Buna göre belirlenen “çatışmasızlık bölgeleri” vardı ve oralara yönelik saldırılar olmayacak, oralardan da saldırıların yapılması engellenecekti. Gözlem noktaları oluşturulacak, ortak devriyeler atılacaktı.

Ancak Rusya desteğindeki BAAS güçleri ve milisler bu anlaşmaya hiç uymadılar.

Rusya ve BAAS şimdilerde İdlip ve çevresinde katliamlar yaparken gerekçe olarak orada “terörist unsurlar” bulunduğunu söylüyor. Eğer sözü edilenler el Kaide bağlantılı gruplar ise o zaman akla şöyle bir soru gelebilir: Şam çevresinde ve diğer çatışmasızlık bölgelerinin çoğunda adı geçen gruplar olmamasına rağmen neden ağır bombardımanlarla o yerlerin boşaltılması sağlandı?

İşin aslı şu: BAAS ve Rusya anlaşmalarda ne söylüyorlarsa söylesinler alandaki durumlarına göre hareket ediyorlar. Onlara göre zaten BAAS zulmünü kabul etmeyen herkes teröristtir. Enerji ve su kaynaklarının çoğunu elinde bulundurmasına rağmen PKK ve türevlerine karşı bir hamlede bulunamayan, en ufak hareketlerinde Amerika’dan sert karşılıklar alan BAAS ve müttefikleri, İdlib’e sıkıştırılmış milyonların üzerine bomba yağdırıyor, birkaç küçük yer aldığında zafer kazandıklarını söyleyebiliyorlar.

BAAS, zulmünü devam ettirebilmek için yıkılmış bir Suriye’ye bakıp “zafer” şarkıları söyleyebiliyor; ama yaptığı anlaşmalarla bölgeye iyice yerleşen Rusya için gerçekten bir “zafer”den söz edebiliriz.

Rusya’nın meselesi BAAS değil, BAAS’la beraber ulaştığı hedeflerdir.

Akdeniz’deki üsler, enerji koridorlarında söz sahibi olmak, Ortadoğu denkleminde daha fazla görünmek…

Bir tarafta Filistinlileri davet ederken öte taraftan siyonist rejim temsilcileriyle görüşüyor Putin. Suudi ve BAE ile silah anlaşmaları da imzalıyor, Taliban ve Afgan hükümet yetkililerini de bir araya getiriyor.

Son zamanlarda artan Putin-Netanyahu görüşmelerinin tam olarak hangi konularda olduğuna dair net bir açıklama yapılmıyor. Amerika’nın ambargo uyguladığı İran konusunda destek anlamında net bir açıklaması yok Rusya’nın. Hatta Suriye yönetimi içerisindeki İran’a yakın isimlerin tasfiye edilmesinin işgalci israil’in isteği üzerine Rusya tarafından gerçekleştirildiği iddia ediliyor.

İşgal israil ordusu ve istihbaratı Suriye ve Irak’ta istediği yerleri vuruyor; ama Rusya’dan bir engelleme söz konusu olmuyor.

Şu haber meselenin net biçimde izahı açısından önemli:

“İsrail haber sitesi nziv.net, “İsrail’in Suriye ve Irak’a saldırılarına izin vermek için Rus ve Amerikan anlaşmaları imzalandı mı?” başlıklı analiz haberde, üç ülke arasında varılan gizli anlaşma sayesinde israil’in, İran’a ait hedeflere saldırı düzenlediği öne sürüldü.”

Şaşırtıcı bir şey değil.

Rusya, Amerika ve işgalci israil’i çok da kızdırmayacak bir yeni” kutup” arayışında mı?

Aleksandr Dugin, bir süre önce Atlantikçilik ve Avrasyacılık diye iki kutup oluşmaya başladığından ve herkesin bir tarafı seçmek zorunda kalacağından söz etmişti.

Rusya’nın attığı adımlara bir de bu gözle bakmak gerekir.