Günlük bir gazete, verdiği haberde başlıkta geçen ifadeyi kullanmış.

Yerel seçimler sonrasında değişen dengeler ve yetkiyi ele geçirenlerin tutumu açısından ibretlik bir durum.

Gazete haberinde şu suçlamalarda bulunmuş:

“31 Mart öncesi “Hiçbir belediye işçisinin işine son vermeyeceğiz” sözünü veren CHP, belediyelerde terör estirmeye başladı. Göreve gelen CHP’li başkanların ilk icraatı işçileri çıkarmak, mobbing ya da DİSK ve KESK’e geçin baskısı oldu.”

Haberin detaylarında bu işlemin nasıl yapıldığı da anlatılmış.

Doğrusu CHP’nin böyle uygulamalara başlayacağını herkes az çok tahmin ediyordu.

Yani aslında yaşananlar beklenmeyen gelişmeler değil.

İktidar güç demektir ve Türkiye’de oluşmuş geleneğe göre gücü elinde bulunduranlar bunu siyasi anlamda da kullanırlar.

Mehmet Moğultay’ın bakanlığı döneminde yaptığı kadrolaşmayı savunmak için sarf ettiği “MHP’lileri mi alsaydım?”  sözü unutulacak gibi değil.

Sendikalılığın ve çalışma hayatının siyasi müdahalelere açık olduğu bir ortamda çalışanların büyük kısmı da işlerini ve işyeri imkânlarını kaybetmemek için gücün olduğu tarafa geçerler.

Asıl sorun çalışanlara baskı uygulanması, onların sendika değiştirmeye zorlanması değil yasal düzenlemelerle çalışma hayatının adil ve güvenli bir ortama kavuşturulamamış olmasıdır.

Geleceğe bırakılacak iyi miras kadroların partizanca dağıtılması değil “ehliyet ve liyakat” esaslarına göre oluşturulmuş, siyasi müdahalelere açık olmayan bir çalışma hayatıdır.

Ama maalesef öyle olmadı.

“Eski Türkiye’nin” zihin kodlarına göre oluşturulmuş “güvenlik soruşturmaları” adı verilen facialar orta yerde dururken, adil olmayan mülakat sistemleri ile insanların emeği bir çırpıda heba edilebilirken bu şikâyetlerin bir anlam ifade etmediğini söyleyebiliriz.

Daha düne kadar “AK Partili değilsen, ya da AK Parti’den bir referansın yoksa iş yok” şikâyetleri karşısında bırakın kendini savunmayı cevap vermeye bile tenezzül etmeyenlerin şimdi CHP’li belediyelerin davranışından şikâyet etmeye hakkı var mı?

CHP’nin sicili temiz değil ve bunun için çok gerilere, ta 1940’lı yıllara gitmeye de lüzum yok!

Kemalist zihniyet birkaç koalisyon dönemi hariç evet, 70 yıldır muhalefette; ama herkes biliyor ki, askeri, yargısal ve akademik bürokraside uzun zaman iktidarını devam ettirdi.

15 Temmuz haricindeki tüm darbelerde Kemalist kadroların izini görmek mümkün.

Büyük çaplı yargısal operasyonların altında her zaman aynı zihniyet görülebilirdi.

Son birkaç yıldır bu vesayetçi sistem zayıfladı ve geri çekilmek zorunda kaldı.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eline büyük bir fırsat geçmiş, vesayetin tümüyle temizlenmesi ve daha adil ve şeffaf bir sistemin oluşturulması imkânı ortaya çıkmıştı.

Küresel aktörlerle teması olan ve karmaşık ilişkilere sahip FETÖ yapılanması karşısında elbette kararlılıkla durulmalı; ama adil ve hassas bir şekilde “at izi it izinden” ayrıştırılmalıydı.

Ama bu olmadı. Bunun yerine mağduriyetlerin arttığı, küskünlerin oluştuğu bir siyasi ortam meydana geldi.

Şimdi alandaki karşılığının aksine yerelde gücü artan bir CHP var.

CHP, bu noktaya tek başına gelmediğini biliyor ve elindeki imkânları ortaklarıyla paylaşmak zorunda. Bu yüzden de önce alanı biraz boşaltacak ki yerine yenilerini alsın.

Bundan sonraki süreçte CHP’nin aldığı yerlerde alan kapma konusunda CHP, İyi Parti ve HDP  arasında kıran kırana bir mücadele olacağı kesin.

O yüzden başlıktaki ifadenin şu şekilde değişmesi gerektiği kanaatindeyim.

“CHP ve ortaklarından değilsen sana iş yok!”

Ve maalesef halihazırdaki uygulamalardan dolayı da kazananlar bunu bir hak olarak görüyor.