Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinde iki ayrı camiye cuma namazı sırasında saldırı meydana gelmiş ve bu saldırıda 50 Müslüman şehid edilmişti.

Vahşi terör eyleminin dünyadaki yansımaları farklı oldu.

Batı’da ciddi biçimde tepki gösterenler olduğu gibi olayı basitleştirenler, görmezden gelenler de oldu.

İslam dünyası her zamanki duyarsızlığıyla anlaşılması zor bir tablo ortaya koydu.

Müslümanların yoğunlukta olmadığı bazı yerlerde iyi niyetlerini göstermek isteyenler cami önlerinde sembolik de olsa nöbet tuttu.

Özellikle Yeni Zelanda yöneticileri ve devlet görevlilerinin tutumu takdirle karşılandı.

Hatta neredeyse şehid edilenlerden daha çok Yeni Zelanda başbakanının tutumu konuşuldu ve övüldü.

Mazlum muhacir insanların bir ibadethanede vahşice katledilmesine giden süreçler, bunda basın ve siyasilerin rolü, İslam düşmanlığı pompalayan merkezlerin varlığı karşısında duyarsızlığını koruyan siyasi ve akademik çevreler değil de mecliste okunan ezan konuşuldu.

Maalesef…

Ve yine maalesef ki, iyilik ve erdemin coğrafyayla, ideoloji ve inançlarla çok fazla alakası kalmamış.

Son yıllarda mezhebin, etnik kimliğin, bireysel ve ulusal çıkarların, dinden daha fazla belirleyici olduğunu müşahede ettik.

Tabii tüm bunlar, yine de iyi niyetli ve insani bir duruş sergileyen erdemli insanları görmemizi engellememeli.

Ama kimi iyi niyet gösterisinde bulunanlar da vardı ki, yaptıkları hiç samimi gelmedi.

Mesela New York’ta bir Yahudi sinagogunun yaptığı gibi…

Sinagog görevlileri aynı sokaktaki caminin cemaatine cuma namazı için kapılarını açtı.

Görevlilerin, "Biz komşuyuz, dostuz, acınızı paylaşıyoruz" şeklindeki sözleri medyada epey yer buldu.

Ama ortada bir problem vardı.

Evet, Yeni Zelanda’da vahşi bir katliam gerçekleştirilmişti ve bu katliam bir camide yapılmıştı; ama Siyonist terör çetesinin Filistin’de cami ve hastane bombalayarak gerçekleştirdiği katliamların sayısı sinagogdakileri herhalde hiç ilgilendirmiyordu.

Müslümanlar için en kutsal mekanlardan biri olan Mescid-i Aksa’ya karşı her türlü alçakça saldırıyı gerçekleştiren insan kılıklı yaratıklara karşı herhangi bir Sinagogdan eleştiri duymadık. Aksine vahşi katliamları savunan Hahamların varlığına şahit olduk.

“Biz komşuyuz, dostuz, acınızı paylaşıyoruz” öyle mi?

Eğer dürüstseniz, eğer gerçekten insani ve ahlaki değerlere sahipseniz, bu çağrınızı New York’ta değil Kudüs’te yapın ve Siyonist yamyamlara, bir mabede insanların girişini engellemenin, ibadet halindeki müminlere şiddet uygulamanın, mabedin hürmetini ayaklar altına almanın insanlık dışı bir şey olduğunu söyleyin!

Müslümanlar el Halil kentinde camide katledildi; bu da yetmiyormuş gibi cami işgal edildi ve yarısı Yahudi sinagoguna dönüştürüldü. Buna neden sesiniz çıkmıyor?

Ortada bir gerçek var.

Siyonist vahşet hiçbir dini ve insani değere tabi olmadan eylemlerini sürdürüyor ve en büyük destekçisi de Amerika’dır.

Trump’ın gerek Kudüs gerekse de Golan kararı, Amerika’da israil’in çıkarlarını öncelemenin artık siyasetin bir kuralı haline geldiğini gösteriyor.

Müslüman kongre üyesi İlhan Omar’ın Siyonist yamyamlığı eleştirmesi karşısında hem Cumhuriyetçiler hem de üyesi olduğu Demokratların tavır alması olayın vahametini göstermesi açısından önemlidir.

Hayır, parçalı bakmıyoruz ve kötümser değiliz!

İyiliği, iyi niyeti ve insani duruşu görelim; ama gerçek dünyadan da uzaklaşmayalım.

Yeni Zelanda cami katliamının faili bir kişi gibi görünebilir; ama bu katliamda Netanyahu’nun, Trump’ın ve İslam dünyasındaki zalim idarecilerin de payı vardır.