“Koca İslam Dünyası” diye başlıyoruz konuşmaya, iç çekişleriyle devam ediyoruz.
Evet, “Koca İslam dünyası” bir avuç Siyonist karşısında aciz duruma düşüyor maalesef.
Çünkü söylemde tamam; ama alanda “Koca İslam Dünyası”ndan bir şey görünmüyor.
Korku bilmez üç-beş yiğit var sadece siyoniste ve ağababalarına meydan okuyan.
Gündemleri, hedefleri, argümanları, niyetleri farklı bir yığın durumundayız ve bu değişmiyor.
Bir şeylerin değişmesini istiyorsak sorgulamaya başlamalıyız.
Herkes kendini, niyetini ve hedeflerini Kur`an, Peygamber ve sahabe ölçüleri ile kontrol etmelidir.
İslam tarihinden bir örnekle konuyu izah etmeye çalışalım.
Hz. Ömer`in hilafet dönemiydi.
İslam ordusu Mısır seferinde zorlanıyor, düşmanı mağlup edemiyordu. Zaman geçtikçe sıkıntı artıyor, orduda moral bozukluğu baş gösteriyordu. Halifeden yardım istemeye karar verdiler.
Müslümanların Halifesi Hz. Ömer radıyallahu anh, ordu komutanına bir mektup ve dört kişi gönderdi. Mektupta ordu komutanına hitaben şunlar yazıyordu:
“Şunu bil ki, Allah, hiçbir topluluğa niyeti doğru olmadıkça, yardım etmez. Niyetinizi düzeltin. Sana yardım için, dört Müslüman gönderiyorum. Bildiğim kadarıyla bunlardan her biri, bin kişiye bedeldir.
Mektubumu aldığın zaman, askerlerini topla, Onlara hitap et, yolladığım dört Müslümanı, onlara tanıt, askerlerine evvela niyetlerini düzeltmelerini sonra da düşman karşısında sabır ve sebatla savaşmalarını söyle!
Cuma günü, öğleden sonra hücum emrini ver. Çünkü o saatte, dualar kabul olur ve Allah`ın rahmeti yağar. Mücahidler yüksek sesle Allah`ın adını anıp O`ndan yardım dilesinler.”
Ordu komutanı, Halifenin mektubunu okudu ve gelen dört kişiyi tanıttı.
Zübeyr bin Avvam, Mikdad bin Esved, Mesleme bin Muhalled ve Ubade bin Samit.
“Her biri bin kişiye bedel olan dört adam!” diyordu onlar için Hz. Ömer…
Önce niyeti düzeltmek, yalnızca Allah için savaşmak ve Allah`tan yardım dilemek…
O zaman bir kişi bin kişiye bedel olabilir.
Nitekim bu dört kişinin katılımı ve askerlere yapılan uyarılar sonrası kısa sürede zafer nasip oldu.
Öyleyse bir daha bakalım kendimize.
Niyetimiz ne kadar düzgün?
Kavgamız, çabamız, savaşımız yalnızca Allah için mi?
Yalnız Allah`tan mı yardım diliyoruz?
Maalesef öyle değil.
Birbirimize karşı öyle öfkeliyiz ki, karşı tarafı tanımlarken “Yahudiler onlardan daha iyidir” diyebiliyoruz.
O halde Yahudilerin devleti olan israil`e yönelmenin, onunla mücadele etmenin bir anlamı yok! Önce Yahudilerden daha kötü olanlarla uğraşalım.
Bu arada ilk kıblemiz her türlü hakaret ve zulme maruz kalsa da çok önemli değil.
Maalesef halimiz bu!
İşte girdiğimiz Ramazan ayı, yeni bir fırsat, bir yenilenme imkânıdır.
Ramazanın hikmetlerinden biri de açlıkla “halden anlamaya” imkân sunmasıdır derler.
Diğer hikmetlerinden biri ise “Kur`an ayı” olmasıdır.
Öyleyse Kur`an ikliminde niyetimizi doğrultmaya, birbirimizi anlamaya çaba harcarsak zararlı çıkmayız.