Son günlerde “Bu son 28 Şubat olsun” temalı etkinlikler düzenleniyor. Basın açıklamaları yapılıyor, sosyal medya platformlarında gündemler oluşturuluyor.
Hükümete yakın medya organlarında, hükümete yakın gazeteci ve yazarlar bile bu konuya dair yazılar yazınca birçok insan bir şeyler yapılacak umuduna kapılıyor.
Hatta devletin haber ajansı bile 28 Şubat mağduriyetlerini gündem yapıyor.
Ama “Şubat ayı” bir daha biterken bu zulmün bitirilmesi, bu mağduriyetlerin giderilmesi yönünde bir adım atılmıyor.
Soğuk devam ediyor.
Halk yargıya, yargı devletin tepesine bakıyor adım atmak için.
Devletin tepesi mazlumiyeti, mağduriyeti gidermek için adımlar atmıyor, çünkü odaklanılacak daha önemli şeyler var.
Ergenekon ve Balyoz davalarını çabucak halleden, Başbakanın açıklamasından iki gün sonra “casusluk” suçlamasıyla tutulan Deniz Yücel`i salıveren devlet, 28 Şubat mağduriyetlerini gidermeyi önem sıralamasının arkalarına bir yerlere atmış olmalı.
Ne zaman sıra gelir, bilinmez.
Tarifi zor çelişkiler…
Bir taraftan “Devlet millet için vardır” diyeceksin, öte taraftan “Brifingli yargı”nın verdiği kararların sorgulanmasına “devletin iş yükünü artıracağı” gerekçesiyle karşı çıkacaksın.
Kaldı ki, o dönemin yargısı tümüyle şaibe altında olduğu için verdiği tüm kararların “yok hükmünde” sayılması gerekirdi.
Asıl olan buydu; ama kimse bunun sözünü bile etmiyor.
Mesela Tunus`a bakıp birilerinin utanması gerekir öyle değil mi?
Talimatla eleştiri ya da övgü yazıları yazan medyadan Tunus`ta yaşananlar üzerinden bir değerlendirme, bir özeleştiri yapmasını beklemiyorum. Maalesef özeleştiriler için de artık “talimat” gerekiyor.
Tunus ileri bir adım attı.
“Bizdeki demokrasi tecrübesi, bizdeki sivil toplum” diye nutuk atmaya başlayanlara şunu hatırlatmak istiyorum: Tunus`ta mevcut hükümet Devlet Güvenlik Mahkemelerinin 1987-2010 arasında verdiği tüm kararları bozmuş. Özellikle Nahda hareketi hakkında açılan tüm davalar düşmüş.
Diktatörlükle, hukuksuzlukla mücadele böyle olur işte!
Sen bir tarafta FETÖ ile mücadele ettiğini söyleyeceksin, öte taraftan FETÖ kumpasları sonucunda tutuklanan, işkence gören, hukuksuzca yargılanan, Pensilvanya talimatları ile cezalandırılan insanların mağduriyetini görmezden geleceksin.
Biz de saf saf ‘28 Şubatın bin yıl süreceğini` söyleyen Hüseyin Kıvrıkoğlu`nun yanıldığını düşüneceğiz.
Sahi ne idi 28 Şubat?
FETÖ ile mücadele ettiğini söyleyen hükümet eğer halen 28 Şubat kirli zihniyetinin ve FETÖ`nün devlet için oluşturduğu hafızayı esas alıyor ve o dönemin fişlemelerine göre davranıyorsa zaten 28 Şubat “bazıları” için bitmemiş demektir.
Eğer 28 Şubat brifingli yargıçlarının ve şu anda FETÖ`den yargılanan yargıçların verdiği kararlar dolayısıyla “bazıları” halen zindanları mesken ediniyorsa, “Bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat`ın 10 yıl sonra bittiğini” kim iddia edebilir?
Kimse “Ama şu yapılan iyi şeyleri de görmek lazım” demesin! Bizim “iyi şeyleri” görüp görmememiz bir şey ifade eder mi?
Rabbim her şeyi görüyor.
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.” (Zilzal/7,8)
İyiliği kaim kılma ve kötülüğe engel olma gücünü elinde bulundururken bunun için adım atmayanlara bir kez daha uyarı görevimizi bu satırları karalayarak yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.
Rabbim hepimizi hakkı hak olarak bilip hakka tabi olan, batılı batıl olarak bilip batıldan uzak duranlardan eylesin.