Fransa'da 1789 İhtilali'yle doğan milliyetçilik fikri, hızla Fransa'dan başka milletlere de yayıldı. Bizde ise milliyetçilik fikri daha eskidir. Ancak bir fikir akımı olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Osmanlı Devletinde ilk defa Ahmet Vefik Paşa ve başka yazarlar, bu fikri benimsediler. Diyarbakır'ın Kürtlerinden olan Ziya Gökalp ve arkadaşları da, bu fikrin Anadolu ve Türk Dünyasında yayılmasında öncülük ettiler.

Özellikle Balkan Savaşlarından sonra Osmanlı Devleti Balkanlarda toprak kaybedince oradaki bir kısım halklar Anadolu'ya göç etmeye başladılar. Bu göçlerin etkisiyle Anadolu`da milliyetçilik fikri yayılmaya başladı. Koca İslam coğrafyası da bu belanın rüzgârında savrularak demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık hülyalarıyla birer birer parçalandı.  

Milliyetçilik (Nasyonalizm), bir millete ve onun menfaatlerine bağlılıktan esinlenen ve milleti siyasal bir organizasyonun temel birimi kabul eden bir yaklaşımdır. Bir veba mikrobu gibi İslam Dünyasının bedenine musallat olunca, haliyle ümmet takatsiz düştü ve ümmetin yakası bir daha da bir araya gelmedi. Ümmet, "ulus devlet paradigmasıyla" savruldu ve yeryüzünde tarumar edildi.

Müslüman halkların ümmet olma bilinci yok olunca ulus devletler hızla çoğaldı. Haliyle bir vatan üzerinde yaşayan fertleri artık bir arada tutan düşünce, İslam kardeşliğinden ziyade yurtseverlik ve milliyetçilik  oldu. Yurtseverlikte; kavim, dil ve cinse bakılmaksızın fertlerin bir toprağa bağlılığı söz konusudur. Bu haliyle"Yurtseverliğe" toprağa bağlı ulusçuluk da diyebiliriz.

Milliyetçilik ideolojisinde ise; insanların yaşadıkları topraklar ve vatanları değişik bile olsa aynı soydan (asıldan) gelmeleri ve aynı dili konuşmaları esastır. Fertlerin tek bir duygu ve sevgi etrafında birleştirilmeleri, bu idealin gerçekleşmesi için de bütün fertlerini kuşatan bir vatanda toplanmalarını hedeflemektedir.

Ziya Gökalp, Turancılık fikrini Türklerin dünyada tek bir vatanda, bir ideal etrafında birleşmeleri için savundu. Hatta o kadar aşırıya kaçtı ki Türklerin ibadetlerini Türkçe yapma tezini bile savundu. Aslında CHP iktidarında özellikle ezanın Türkçeleştirilmesi fikrinin dayanağı Ziya Gökalp'tir.

M. Kemal de:" Vücudumun babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası da Ziya Gökalp'tir" demişti. Ziya Gökalp'ın Türk milliyetçiliğinin fikri, siyasi ve ideolojik babası olduğu okuyucuların da malumudur.

Bu haliyle Turancılık fikri, Siyonist Yahudilerden kopyalanıp İslam dünyasına yapıştırılmış gibi duruyor. Anlaşılan odur ki Yurtseverlikte toprağa bağlılık esas iken, milliyetçilikte de bir ulusa üstün körü bağlılık söz konusudur.

Doğrusu milliyetçiliğin ve yurtseverliğin teorik tanımları ne olursa olsun, bizim için önemli olan, her şeyden önce bu iki akımın Avrupa'da nasıl doğduklarını ve daha sonra modern insanlık tarihinde bunların doğurdukları etkileri bilmektir.

Avrupa, bir zamanlar Roma İmparatorluğu himayesinde çeşitli ırkları ve dilleri bir arada bulunduran siyasi bir birlikti. Ancak bu birlik günümüz  Avrupa'sında olduğu gibi bir birlik oluşturmuyordu. Çünkü ana devlet "efendi," sömürgeler ise "köle" idi. İmparatorluğun himayesinde yaşayan halklar, hiçbir zaman İslam ümmetinin bir araya gelişi gibi bir birlik oluşturamadılar. Avrupa hiçbir zaman, bütün kavim ve dilleri akide potasında eriterek aynı seviyede tek bir ümmet olan İslam ümmetinin bir araya gelişi gibi, gerçek bir birliktelik sağlayamadı ve sağlayamaz da.

Medine İslam diyarında Habeşli Bilal, Rumi Suheyb, Farslı Selman ve Caban El Kürdi, bu toplumun zirvesinde Kureyş'in ileri gelenleriyle birlikte aynı safta idiler. Her bir insan köle değil, efendi muamelesi gördü. Resulullah (s.a.v.) "Selman bizden, Eh-i Beyt'tendir." diye buyururdu. Hz. Ömer r.a.), Hz. Bilal hakkında: "Efendimiz Bilal" deyimini kullanıyordu.

"Ey insanlar, muhakkak Bizler sizleri bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizleri büyük halk toplulukları (kavimler) ve kabileler halinde kıldık ki birbirinizle tanışasınız diye. Muhakkak sizin Allah katında en kerim (üstün ve değerli) olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır." ( Hucurat,13)

 Gerçek şu ki Allah insanları tanışsınlar diye ırklar ve kabileler halinde yaratmıştır. Rabbimiz 'Ey insanlar'...hitabını diğer mahluka yapmamıştır. Burada hitap insanlaradır.

Ayrıca rabbimiz insanoğluna yakışan tanışmanın kaidesini de koymuştur. Bu da takvadır. Müslümanın vatanı da akidesinin hakim olduğu yerdir. Bütün yeryüzü Müslümanın vatanıdır. Çünkü doğular da, batılar da Allah'ındır.