Terör rejiminin ortaya çıkışı üzerinden 76 yıl geçti. O günden bugüne katliam ve soykırıma devam etmektedir. Bedenimizi istila edip yayılma istidadı gösteren habis uru durduran lenfosit hücrelerimiz, taarruz kabiliyetini yitirdikleri gün savaşı kaybettik. Ortadoğu’da mahallenin kabadayısı kesilen işgalci israil, 2 Milyon 300 bin insanın yaşadığı Gazze’de taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmadı. Vahşette sınır tanımayan terör rejimi, ABD’nin silah ve lojistik desteğini arkasına alarak Lübnan’a, Suriye’ye ve İran İslam Cumhuriyeti’ne saldırma şenaatında da bulundu. Ümmete racon kesen terör rejimi, İran’a saldırmakla bölgesel bir savaşın fitilini ateşledi. Arz-ı Mev’ud emelleri uğruna Ortadoğu coğrafyasını ateşe veren Siyonist terör durdurulmazsa yarın, öbür gün sınırlarımıza dayanan bu bela karşında; “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” deyimi, korkarım bir daha hayat bulur.
İşgalci israille kol kola arzı endam eden Ürdün Krallığı’nın ihanetlerini zikretmeden geçemeyeceğim: Ürdün, “Bana dokunmayan israil bin yıl yaşasın!” felsefesiyle hareket etmektedir. Azımsanmayacak sayıda Filistinli, Ürdün sınırları içinde kaldı. 1970 yılında Ürdün Kralı Hüseyin vatandaşı binlerce Filistinliyi katletti. Farklı politik platformlarda yer alan militan Siyonistler, ülkedeki Filistinli nüfusun büyük çoğunluğunun Ürdün kökenli olduğu gerekçesiyle, Ürdün topraklarının gerçekte Filistin’e ait olduğunu ve ‘Ürdün, Filistin’dir’ düşüncesini benimsemişlerdir. Bunun için, israil işgali altındaki bölgelerde yaşayan Filistinli nüfusun, Ürdün’e göç ettirilmesi konusundaki düşüncelerini açıkça dile getirmektedirler. Nitekim Gazzeli Müslümanlara dayatılmak istenen de bunun benzeri bir plandır. HAMAS silah bırakacak ve direnmekten vazgeçecek… Bilahare Gazzeliler, Sina Çölüne sürülecek ve kaderine razı olacaklardır.
Ürdün Krallığı ve Siyonizm arasındaki kuvvetli bağ, henüz israil terör rejimi kurulmadan önceki döneme dayandığından ötürü, bu gibi şeytani planlara karşın, iki ülke arasındaki ilişkiler sıklıkla iyi bir tempoda seyretmiştir. Kral Hüseyin’in büyükbabası Abdullah, 1921 yılında İngilizler tarafından ‘Mavera-i Ürdün Emirliğine’ getirilmesi sonrasında 20’li yıllarda, uzun süre Siyonist Dünya Hareketi liderlerinin gereksinim duydukları istihbaratı sağlamıştır. Kral Abdullah, Siyonist dünya hareketi adına, İngiliz hükümetiyle birlikte birçok Arap lideri hakkında da istihbarat toplamıştır.
1948 yılına gelindiğinde Siyonistler ve Ürdün arasındaki bağ, bir miktar zarar görmeye başlamıştır. Yeni Siyonist rejimin karşısında savaşta yer alan Ürdün, Batı Şeria’yı işgal etmiştir. On yıl tahta geçen Abdullah’ın torunu Kral Hüseyin, terörist israille olan ilişkilerini iyileştirmeye yönelik adım atma kararı almıştır. Kendi halklarına karşı aslan kesilip halkların meşru ve haklı tepkilerini tankları yürütüp kanlı yöntemlerle bastıran kukla krallar ve favori diktatörler, söz konusu ABD, siyonist israil ve avenesi olunca süt dökmüş kediye dönmektedirler.
israil – Arap savaşında –sözüm ona- beş Arap devleti israile karşı doğrudan savaş ilan etti. Netice tam bir fiyaskoydu. israil, zelil ve aşağılık Ürdün kralı Abdullah’la masaya oturarak, Ürdün ordusunun-Batı Şeria karşılığında- sınırları BM tarafından belirlenen sözde topraklarına saldırmaması üzerinde anlaşmaya vardı. israilin işgal ettiği Filistin toprakları, Ürdün Krallığının diplomasisi marifetiyle terör rejimine hediye edildi.
1965 yılında iki ülke arasındaki ilişki tekrar bozulmaya yüz tutunca dönemin CIA şefi George Bush, ilişkileri düzeltme adına Kral Hüseyin’i Amerikan İstihbarat Teşkilatı bünyesinde görevlendirmiştir. Doğrusu Ürdün, işgalci israil’in Ortadoğu’daki (is)piyonu işlevini yürütmektedir. Kral Hüseyin’in, 1973 yılının Eylül ayında dönemin işgalci başbakanı Golda Meir’i, Mısır ve Suriye saldırıları konusunda önceden uyarması ispiyonlama işinin en bariz örneğidir. Hüseyin’in ölümünün ardından işgalci israilin hükümet nezdinde taziyede bulunması bunun işareti değil midir?