Kurban, sözlükte “yaklaşmak” ve “Allah’a yakınlık sağlamaya vesile kılınan şey” anlamlarına gelir. Kur’anî bir terim olarak kurban, “Allah’a yakınlık sağlamak amacıyla belirli şartları taşıyan ve belirli bir vakitte kesilen hayvanı ifade eder. Böyle bir hayvanı usulüne uygun bir şekilde kesmeye, ayrıca kendisiyle Allah’a yaklaşılan her davranışa da “kurban” denilmiştir.
Dostlar, karnı tok, sırtı pek olanın aç ve açıkta kalan insanın halinden anlaması, hemdert ve hemhal olması mümkün mü? Ümmet rahat ve keyfinden bir gıdım dahi ödün vermeden -her bayram olduğu gibi- bu bayramda da çal oynasın, vur patlasın, mantalitesiyle gününü gün ederken, Gazze diyarının yiğitleri Allah yolunda kurban olmak için cansiperane bir şekilde Siyonist Yahudilerle savaşmaktadır. Rablerine olan şükran duygularını ifade etme ve biz günahkâr Müslümanların günahına kefaret olması için başlarını göğe, sakallarını yele ve boyunlarını Siyonist cellatların ipine verdiler, dahası, haneleri başlarına yıkılmış bu onurlu halk, bu yolda sadece öldürülmekle kalmadı, ölümlerden daha çok zulüm gördü. Onların akika kurbanı verme gibi bir lüksleri kalmadı; çünkü yeni doğan nazenin çocuklarını sevemeden, bağrına basamadan ve koklayamadan Allah yolunda kurban verdiler. Öyle ya… Allah yolunda kurban vereceğimiz İsmaillerimiz olmayınca kurban olmak koyunlara kaldı.
Kurban, İbrahimî bir tevekkül ve İsmailî bir teslimiyetin nişanesidir. Kurban, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in Rablerinin emirlerine mutlak itaat konusunda verdikleri başarılı sınavın hatırasını tazeleme, onların teslimiyetini yüreğinde hissederek kendisinin de benzeri bir itaate hazır olmanın adıdır. Kurban, Allah’a boyun eğmenin sembolik işaretlerinden (şeâir) biri olup aynı zamanda insanın çok sevdiği dünyasını ve onu elde etmek için tükettiği hayatını, Allah’ın rızasını kazanabilmek için feda edebileceğinin bir göstergesidir.
Kurban ibadeti, psikolojik açıdan insanın saldırganlık ve şiddete yönelme duygusunu köreltir, ondaki şiddet eğilimini azaltır. Şefkat ve merhamet duygularını canlandırır. Benlik ve bencillik duygularını törpüleyerek kulluk ve diğerkâmlık bilincini tazeler. Hayat ve ölüm üzerinde düşünmeyi sağlayarak dünya hayatının geçiciliğini ve ebedi yurdun ahiret olduğunu hissettirir. Sonlu bir varlık olarak insanın acziyetini fark etmesini sağlar. Varlıklar içerisinde insana tanınan mevkinin değerini yeniden hatırlatır. Kurban, insana diğer varlıklarla ve o varlıkları yaratan Allah ile olan ilişkisini gözden geçirme imkânı sunar. Kulun, Allah’a ve diğer varlıklara karşı insana yüklenen sorumluluğa dair bilincini yeniler.
Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar; sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Zengine malını Allah’ın rızası, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama zevk ve alışkanlığı kazandırır; onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakirin de varlıklı kimseler aracılığıyla Allah’a şükretmesine, dünya nimetinin yeryüzündeki dağılımı konusunda kendini karamsarlıktan ve başkalarına karşı düşmanca duygular beslemekten kurtarmasına ve kendini toplumun bir üyesi olarak hissetmesine vesile olur.
Kurban vesilesiyle et sadece belirli bir kesime değil, yıl içinde bundan faydalanamayan bütün kesimlere ulaşmış olur. Öte yandan dini veya seküler ahlaki gerekçelerle et tüketimine mutlak olarak karşı çıkmanın da herhangi ciddi bir dayanağı yoktur. İslam dinine göre helal ve haramı ancak Allah belirler ve o, kendi yarattıkları üzerinde mutlak irade ve kudret sahibidir. Hülasa, kurban ibadetinin taşıdığı maddi ve manevi birçok hikmet, onun niçin insanlık tarihiyle eş değer bir geçmişe sahip olacak derecede önem kazandığını açıklar.