Duydun mu ey dünya, ey evrensel insan hakları kuruluşları! Ey Uluslararası Siyonist barbarlık karşında bir iki laf söylemeyen /söyleyemeyen, israili cılız bir sesle kınamaktan öte bir işlevi olmayan,  Gazze’de Moğol ve Haçlı barbarlığından daha barbar, vahşette sınır tanımayan, kana doymayan, Gazze ve Filistin’in bütün kentlerini havadan ve karadan bombalayarak savunmasız on binlerce kadın ve çocuğu katledip tam bir soykırım yapan Siyonist barbar rejime bırakın bir yaptırım uygulamayı, gözünün üstünde kaşın var diyebildin mi? Soruyorum, senin varlık sebebin ve kuruluş amacın ölü sayıcılığı yapmak mıdır ey BM?

Batı Dünyasının öve öve yere göğe sığdıramadığı “Evrensel Haklar Beyannamesi,”  “Para Tektanrıcılığından kurtuluşun temel ilkeleri, kana ve soya dayanan hiyerarşi ve imtiyazları kaldırmanın onurunu taşıyan bir “İnsan Hakları Beyannamesi”nin ana ilkeleri olamaz. O ilkeler ki bireyi kendi bencilliği ve kendi mülkiyeti içine hapsederek, asalete ve irsiyete dayanan krallığın o eski düzenini sadece ilga edip, sonuçta yine varlıklara, biçareler kitlesini köleleştirme ve sömürme konusunda tam hürriyet tanıdılar.

Mesele, bütün egemenlik ve Batı tipi ayrıcalık ve istisnalık iddiasındaki sistemlerin ötesine gitmek ve insanın insanlaşmasının ana ve evrensel akımını yeniden keşfetmektir. Bugün Filistin ve Gazze, ümmetin imtihanı olmaktan çıkıp vidanı hür, özgür düşünen bütün insanların, insanlığın sorumluluğuna seslenen tabiatı aşarak insanı sahiden insancıl yapan değerler manzumesine dönüşmüştür. Bu bağlamda Gazze Direnişi için, fıtratın gayri fıtrîliğe karşı onurlu bir savaşıdır, tanımı uygun düşer. HAMAS-israil savaşı bir Furkan Savaşıdır. El-Kassam ve Direniş Cephesinin diğer bileşenleri, bu savaş vesilesiyle dünyanın özgür düşünen onurlu insanlarına şu dersi verdiler:

 İnsanın sadece bir tabiat olmadığını; sırf intikam almak ve duygularını tatmin etmek için savaşmadığını, kendisinin bir tarihi ve bilincinin olduğunu öğrettiler. Bilincinde olsun olmasın, insan beşerî kültür öncesinin bütün buluşlarının mirasçısıdır. O bu mirastan hem yararlanan hem de sorumlu olandır. Bu ise insanın insanlaşmasının devam etmesi için bu mirasın zenginleşmesine yaratıcı bir şekilde katılma vazifesini içerdiği mesajını sadece Müslümanlara değil, Yahudilere dahi ulaştırmayı becerdiler.

Gerek HAMAS gerek HİZBULLAH ve gerekse İSLAMİ CİHAD olsun, her biri israil’e karşı izzetli direnişleriyle insanlara büyük bir insanlık dersi verdiler. Sekiz aydır devam eden savaşta israil, ümmetin bölük pörçüklüğünü fırsat bilip Gazze Şeridi'nde hız kesmeden cinayetlerine her saat bir yenisini eklerken, ümmet ancak protesto etmekle yetinmektedir. Allah muhafaza, bu durum insanı insanlığından utandırıp insanı Yahudilerle birlikte esfel çukurlarına kadar düşürmektedir. Müslüman halkların idarecileri ulusal sınırların varlığı, dünya konjonktürü gibi bahaneleri ileri sürüp günümüz dünyasında israile doğrudan bir müdahalenin imkânsızlıklarından dem vurup ümmete ninniler okumaya devam ediyor. Oysa “iman varsa imkân vardır, imkân varsa cihad farzdır” buyuran Erbakan gibi bir lider geçti bu dünyadan…

İslam’a göre, insanın özgün kültürü, imanı, -doğum yeri neresi olursa olsun- her çocuğa, her kadına, her erkeğe kendisinde taşıdığı yaratıcı bütün insani yeteneklerini geliştirmesinin ekonomik, politik, kültürel ve manevi imkânlarını sağlamaya yöneldiği takdirde, insanın her eylem ve her düşüncesi insani değer kazanır. Ümmetin medar-ı iftiharı HAMAS, tam da bu noktada Gazze halkının ve İslam Dünyası’nın, hatta Batılı başkentlerde ayağa kalkan onurlu halk kitlelerinin sempati ve desteğini, Latin Amerikan’ın devrimci halklarının ve Kuzey Amerikan Eyaletlerinin Üniversite gençliğinin takdir ve teveccühünü bu bilinç, iman ve cihad aşkıyla kazandı.