"Modern" kelimesi Batı kökenli bir sözcük olup sözlükte "çağdaş, yeni, asrî, çağcıl, modern, yenileşme; çağcıl kimse, modern kimse” gibi anlamlara gelmektedir. Din ve felsefe alanında kullanıldığında bu kelimenin bazen övgü, bazen de küçümseme anlamını ifade ettiği görülmektedir. Övgü anlamında kullanıldığında bununla; zihin açıklığı, farklı düşünme, yeni buluşlar, yeni bilgiler ve yeni ortaya atılmış dikkat çekici fikirler kastedilmektedir. Aynı kökten türemiş olan "modernizm", sözlükte çağcıllık, modernlik, yenilik, asrîlik, yenileşme, çağdaşlık, muâsırlık, yeni şeylere düşkünlük, gelenekçiliğe karşı olma ve yenilikçi eğilim gibi manalara gelmektedir. Bu anlamlara taraftar olan veya bunları benimseyerek yaşantısına geçiren kimselere de "modernist" denir.
Modernlik medeni bir yol ve tarzdır. 16. yüzyılın başından itibaren Rönesans'la ve dini reformla birlikte Batı toplumunda varlık kazanmaya başlamıştır. Bu tarz, aydınlanma hareketi ve Fransız Devrimi'yle iyice yerleşmiştir. Daha sonra Sanayi Devrimi'yle yayılmaya başlamıştır. İşte tam da bu minval üzere kitle iletişim araçları ve sosyal medya marifetiyle, neredeyse bütün dünyaya yayılmıştır. Hülasa, modernlik, beş yüz yıldan beri Batı toplum yapısında meydana gelen birçok köklü değişim ve dönüşümün toplamıdır. Tüm bu süreci ayrıcalıklı kılan özellik, onların Batı toplumunu belirli bir medeniyet durumundan daha ileri, daha yüksek bir konuma yükselmesini sağlayan etkin ve üretken değişimler olmasıdır. İşte modernliğin esas özelliği budur, diyebiliriz.
Modernlik gibi esnek kavramları anlamak için onun tarihi akışına başvurmak gerekir. Ancak bu yöntem sayesinde olaylarla ilgili bilgiler ayıklanıp anlaşılır hale gelir. Batı'da gerçekleşen modernliğin etkisiyle meydana gelen değişim ve dönüşümler içseldir. Zira Batı, bütün bu değişim/dönüşümleri kendiliğinden, kendi toplumunun gereklerine göre gerçekleştirmiştir. Batı'ya hariçten gelmedi ve dışarıdan dayatılmadı. Haliyle biz, içsel bir birikim olgusu ile karşı karşıya bulunmaktayız. Bu özellik gelişme, birikim ve kendiliğindenliği bir araya getirmektedir. Batı modernistlerine göre nerede bir üretkenlik söz konusu ise işte modernlik orada mevcuttur.
Modernlikten söz ederken zihne çağrışım yapan iki özellik söz konusudur: Modernliğin birinci niteliği laiklik, ikinci niteliği ise akılcılıktır. Peki, laiklikle modernlik arasında bir bağlantı var mıdır? Bir miktar bu konuya açıklama getirelim. Modernliğin kendine özgü temelinin olduğu söylenebilir. Kendine ait bir gerçekliği ve tarihi vardır. Esası birtakım ilkeler üzerine bina edilmiştir. Bunlardan akılcılık ilkesine değinmekte fayda vardır: Akılcılık ilkesiyle kastedilen tek başına aklın, insanın bütün eşya hakkında dilediği gibi hüküm verme hakkına malik olması, bu hüküm doğrultusunda eylemde bulunması için içsel bir iktidara sahip olması itibarıyla yegâne güç kaynağı kabul edilmesidir. Söz konusu akılcılık ilkesinde akıl ilahi mesaja aykırı bir yol izlemektedir. Vahin kılavuzluğuna başvurmayan akla soyut akılcılık diyorum. Zira onun soyutluğu ilahi vahiyle ilgilenmeksizin sadece insani akılla ilgilenmesi ve buna göre şekillenmesidir.
Dostlar, akılcılık ilkesi için zorlama bir yorum yapmaya hacet yok. Satır aralarında, peygamberliğe iman ilkesine aykırılığı nedeniyle akılcılığı, soyutlukla nitelemiştim. Şeyler hakkında hüküm vermende akıldan başka otorite kabul etmemendir. Halbuki İslam'a göre şeyler hakkında hüküm vermede yegâne otorite olan aklın karşılığı, vahiy yahut peygamberliktir. İşte asıl aksaklık burada meydana gelmektedir. İkinci aksaklık ise dünyevilik veya dünyalılaşmak olarak adını zikrettiğimiz ünlü kavram(!) olan laikliktir. Laiklik, modernizmin bir diğer ilkesidir. Bu kavramın özünde ahirete değil, sadece dünya işlerine önem vermek vardır. Laiklik, ahireti ve hesap gününü es geçip birey ve topluma, sadece dünyevileşmek /dünyalılaşmak yönünde telkinde bulunur; çünkü kelime ahirete değil, dünyaya ilişkin olmayı, sadece ona önem vermeyi gerektirmektedir.
Derdi üzüm yemek olmayıp bağcıyı dövmek olan birileri, 'dünyalılaşmak' tabirini garipseyip 'dünyalılaşmıyalım da uzaylılaşalım mı? Dünyalılaşmaktan, dünyada yaşamaktan daha doğal ne olabilir ki? Sözleriyle bizlere itiraz edebilir. Halbuki bizim derdimiz, Batının gayri meşru çocuğu olan israil'in saldırıları nedeniyle on binlerce Gazze'linin şehit, bir o kadarının yaralı, eli silahsız savunmasız sivil halkın aç ve biilaç bırakılması, yıkılan binaların enkazı altında binlerce cenazenin çürümeye terk edilmesi karşısında yüreği titremeyenlerle, 2,4 milyon Müslüman'ın yerinden yurdundan edilmesi tablosu karşısında üç maymunları oynayanlarla, gıkı çıkmayan liderlerle, leşe konanlarla, leşleşenlerle ve yeryüzü arzuları uğruna dünyevileşenlerledir.