İlk insan Hz. Adem (aleyhisselam)’ın çağından Hz. Resul-i Ekrem(sallallahu aleyhi vesellem)’in çağına, oradan günümüze dek devam edegelen insanlık tarihinin aynı zamanda bir savaşlar tarihi olduğu gerçeği, tarih ilmiyle iştigal edenlerin malumudur. Savaşın taktikleri ve stratejileri zaman geçtikçe daha bir gelişme göstermiştir. Hakeza devirler geçmiş, savaşın araçları da insanlığın içinde bulunduğu imkân ve koşullar nispetinde hem değişiklik göstermiş hem de geliştirilmiştir.
İşgalci israil, orantısız güç kullanarak Gazze'yi havadan, karadan ve denizden kuşatıp şehirleri bombalayarak taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmamakla yetinmiyor. Haydut çete, fiili savaşın yanında psikolojik bir savaş da yürütmektedir. Hani eski dönemlerde 'savaş' denildiğinde daha çok klasik savaş, yani askeri ve güce dayalı bir savaş akla geliyordu. Günümüzde kullanılan aldatma ve kandırma temeline dayalı yöntemler, bugünkü kadar gelişmiş olmasa da geçmişte de kullanılıyordu. Günümüz dünyasında bu stratejileri tanımlamak için bir dizi kavram kullanılmaktadır. Bu kavramların hepsinin ortak noktası, hedef kişiyi veya kitleyi gerektiğinde yanıltmak ve arzulanan doğrultuda tutum ve davranış oluşturmaya sevk etmektir.
Bu kavramların bazıları şunlardır: Algı yönetimi, manipülasyon, psikolojik savaş, propaganda, yumuşak güç, akıllı güç, kamu diplomasisi, halkla ilişkiler, stratejik iletişim, ikna, beyin yıkama, zihin kontrolü ve benzeri gibi... Duruma göre kullanılan bu kavramların arasındaki farklar kimi zaman belirsizleşmektedir. Bu kavramlardan algı yönetimi ve manipülasyonu kısaca tanımlamakta fayda vardır.
Algı yönetimi; hedef kitlenin bir kişi veya kuruma yönelik duygu, düşünce ve davranış biçimlerinin istenilen yönde değiştirilmesini amaçlayan sistemli bir iletişim faaliyeti demektir. Manipülasyon ise başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarını çeşitli yöntemlerle ona hissettirmeden değiştirmeye çalışmaktır. Kaldı ki algı yönetimi, propaganda, manipülasyon gibi kandırma amaçlı yöntemler, dış düşmanla sınırlı değildir. Tarihte olduğu kadar günümüzde de yöneticiler ve din adamları kendi halklarının kontrolünü elinde tutmak, kitleleri istedikleri şekilde yönlendirmek için içerde de her zaman bu yöntemleri kullanmışlardır. Algı yönetmenleri manipülatörler hiçbir maliyet gerektirmeyen, hiçbir maliyeti olmayan bu tür şayialarla memleketimizde ve Ortadoğu Coğrafyasında büyük faciaların yaşanmasına sebep olmuşlardır. Sosyal medya algı yönetmenleri için tam bir fısıltı ortamıdır. Sosyal medya "Çamur at, tutmazsa izi kalır." anlayışıyla hareket edenlerin daha iyi gizlenebildikleri bir ortam olması hasebiyle algı yönetmenleri için önemli bir araçtır. Kaldı ki, doğruluğundan emin olmadığımız bir haberin, (özellikle sosyo-politik sonuçları olan) paylaşılması Allah katında büyük vebaldir.
Algı yönetimi ve manipülasyonun temel kurallarında biri de "Bütünden koparmak; gerçeğin sadece bir bölümünü açıklamaktır." Nitekim HAMAS'ın 7 Ekim sabahı paramotor birliklerle Siyonistlere karşı başlattığı kutlu cihat, içimizdeki Siyonizm ve Mossadizm sevicileri tarafından sosyal medya üzerinde manipüle edilerek servis edildi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin ALTUN, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın "Filistin" gündemli Toplantısında bu meseleyle ilgili yaptığı sunumda önemli tespitlerde bulunmuştur: "7 Ekim 2023 tarihinden bu yana israil, modern çağın gördüğü en büyük katliamları, soykırımı Gazze'de, Filistin topraklarında hayata geçirmiştir. İsrail'in zulüm tarihi söz konusu olduğunda "7 Ekim"i bir milad, nevzuhur bir hadise olarak görmek bir illüzyondur, bir yanılsamadır. 7 Ekim ne bir milattır, ne bir zulümdür ne de sebeptir. Gazze'de devam eden israil zulmünün bir sonucudur.
Peki, bu sonuca nasıl mı gelindi? Filistin toprakları Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından türlü oyunlarla adım adım israil işgaline açıldı. 1948'de israil kuruldu ve israil o gün bugündür hem Filistinliler hem de İslam dünyası için zulmün ve istikrarsızlığın başlıca müsebbibi oldu. İsrail ve onu destekleyen küresel güçler sadece bölgesel değil, küresel barış, huzur ve istikrara da büyük zararlar verdi.”
İsrail ve onun hastalıklı, saplantılı ideolojisi kan ve gözyaşı üretti. İşgalci İsrail, Batıcı, sömürgeci ve emperyal zihniyetin Ortadoğu'daki fiili uzantısı olarak bölgede zulümlere, ağır insan hakları ihlallerine ve katliamlara imza attı. Bu faaliyetleri ve ihlalleriyle işgalci israil, uluslararası hukuk ve teamüllere aykırı olarak zorla toprak kazanma, etnik temizlik, sivillerin kasten öldürülmesi gibi çok çeşitli savaş suçları işledi, işlemeye devam ediyor.