Bir önceki köşe yazımda, iki çeşit velayetin olduğunu yazmıştım. Yetki ve sorumluluğun, yetkili kişi/kişiler veya bir makam tarafından bir şahsa verilmesine tefvizi vilayet dediğimizi hatırlayın. İmdi, tefvizi velayette yetkili kişinin iradesi meşruiyetin yakın kaynağı olsa da, gerek yetkilendirmenin dini serbestlik alanı içerisinde yer alması gerekse yetkilendirme süreçlerinde ve yetkilendirme sonrası faaliyetlerde ilahi ilkeleri gözetme zorunluluğunun bulunması sebebiyle burada da meşruiyet kaynağı yine ilahi iradedir. İkisi arasındaki temel fark ise, ilkinde şartlarını taşıyan kişinin inancının müsaade ettiği durumlar hariç velayetten kaçınma imkânı yokken, ikicisinde böyle bir yetkiyi ve sorumluluğu kabul edip etmeme serbestliği getirilmiş olmasıdır.
14 Mayıs 2023'te Türkiye ve İslam Dünyasını ziyadesiyle ilgilendiren kritik bir seçim vardır. Cumhur ittiakı ve Millet ittifakı yarışacak. Yönetme ve yönetilme işinde kamu velayeti devreye girmektedir. Kamu velayeti, toplumun geneline ait işlerin toplumun maslahatına ve menfaatine uygun olacak şekilde icra edilmesi yetkisi ve sorumluluğunun seçilecek yöneticiye verilmesidir. 'Nasılsanız öyle yönetilirsiniz' veya 'Bulunduğunuz hal üzere yönetilirsiniz' mealindeki hikmetli ve güzel sözleri çoğumuz duymuşuzdur. 'Kişi sevdiğiyle beraberdir, kim kimi seviyorsa o, onunla haşrolunur. Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim, atasözü de kişinin duruşu, tarafı ve siyasi görüşüne dair bizlere yeterli malumat vermektedir.
Dostlar! Seçim günü sandık başına gidince umarım, aklıselim davranıp tercihinizi adalet ve haktan yana yaparsınız. Müslüman Anadolu halklarının, Müslüman Kürtlerin inancına, kutsal değerlerine ve aile kurumuna savaş açmış, iktidara gelmeleri durumunda her türlü ahlaksızlığın ve zinanın önünü açacaklarını, eşşcinsellik ve lgbt’i sapkınlıkları serbest kılıp aileyi yok sayacaklarını parti programlarına koyan, din ve diyaneti kaldıracaklarını söylemekten perva etmeyen bir zihniyetin müntesipleriyle aynı siyasi çizgide durup aynı dünya görüşünü benimsemeniz, onları sevmeniz ve melanetlerine göz yummanız dininize zarar vermez mi? Zalim, fasık ve kafirlere velayet yetkinizi vermeniz, veli edinmeniz ahiretinizi berbat etmez mi?
Dostum! Müslümansın, namaz kılıyorsun, oruç tutuyorsun, beri tarafta Allah'a, Resulü'ne ve müminlere savaş açmış, nice masum ve mazlum insanımızın katili olan, kandan beslenen savaş baronlarının, Orta Doğu Coğrafyasında ABD Emperyalizminin Truva atına dönüşen, ABD'nin bindiği iradesiz Sosyalistlerin ve Pensilvanya'daki din satıcılarının safında durmakla ahiretini berat edip dünyana yazık ediyorsun. Mümin muvahhitlerle birlikte hendeğini kazıp bu halini değiştirmeden senin medeni/Medine'li olduğunu ve Peygamber'den yana olduğunu, O'nunla yeniden ahitleştiğini nerden bileyim? Hem sen Allah'ın boyasıyla boyanıp Sıbgatullah olmadan sana nasıl inanayım. İslam düşmanlarına karşı izzetli bir duruş sergileyen muvahhit Müslümanları karalamaktan vazgeçip onları sevmeden sana nasıl güveneceğim.
Müminin nerede, nasıl ve kimin yanında duracağı bellidir. Müminler topluluğu olarak, şeytan ve avanesinin düşmanıyız. Bizler, şeytan ve dostlarının çukuruna taş atmakla/ateş etmekle vazifelendirildik. Hem bizler, şeytanın çukuruna taş atmakla meşgulken, birilerinin o çukurdan doğrulup; Hey! Ne yapıyorsunuz, benim kafamı yardınız, bu yaptığınız Müslümanlığa reva mıdır? Ben Müslümanım, benim kafamı hangi hakla yararsınız' dese, adama demezler mi; Behey adam! Biz size değil, şeytana taş attık. Kaldı ki Müslüman olduğunuzu iddia ediyorsanız şeytanın çukurunda ne işiniz vardı?
Doğrusu, başta devlet başkanlığı olmak üzere, bakanlık, milletvekilliği, valilik, belediye başkanlığı, hâkimlik, devlet memurluğu gibi toplumun işlerini yürütmeye dair görev üstlenmiş bütün kişilerin yetkileri kamu/umumi velayet kapsamına girer. İslam'da kamu velayeti, sadece dünyevi bir yetki ve sorumluluk alanını değil, uhrevi neticeleri de bulunan bir yetki ve sorumluluk alanını da ifade eder. Kamu velayetini üstlenecek kişilerin, halkların ilgili işlerini yeterince yerine getirebilecek güç, kabiliyet, eğitim ve tecrübenin yanında iyi niyet ve güzel ahlaka sahip olmaları da gerekir. İslam alimleri, kamu velayetini üstlenecek yöneticilerde asgari emanet, adalet ve liyakat sahibi olmak şartını aramışlardır. Emin ve adalet sahibi bir kişi olmak, dinini fiilen yaşıyor olmak, açıkça günah işlemekten uzak olmak, İslam'ın getirdiği güzel ahlak ilkelerine uymak, bilgi ve vizyon sahibi olmak, muhakeme ve isabetli karar verme gücüne sahip olması da aranan vasıflar arasındadır.
Hülasa, kamu velayetini üstlenenler ilahi ilkeleri ve kuralları gözetmeli, ilim ve tecrübe ehli kimselerle istişare ederek hareket etmeli, genel olarak toplumun rızasını gözetmeli, bulundukları mevkileri emanet olarak görmeli, görevleri ehline vermeli, yönetim işini hakkıyla ifa etmeli, adaleti gerçekleştirmeye çalışmalı, fitne, kaos ve kargaşa gibi kötülüklerin ortadan kalkıp ülkenin istikrar bulup iyiliğin yaygınlaşması için mücadele etmelidir.