"Velayet" kavramı, sözlükte "yakın olmak, sevmek, yardım etmek, dostluk etmek, bir işin yetki ve sorumluluğunu üstlenmek " anlamına gelmektedir. Veli ise, "dost, yardımcı, birisinden sorumlu kişi" demektir. Bir fıkıh terimi olarak "Velayet", başkası adına tasarrufta bulunma, hukuki ve siyasi işlem gerçekleştirme yetkisi ve sorumluluğunu ifade eder. Bir insanın yetki ve sorumluluğunu üstlenen kişiye "veli" denir. Sözüm ona-beş vakit namazını kılan, öldükten sonra dirilişe, hesap gününe, cennet ve cehennemin varlığına iman eden Müslüman birey ve toplulukların, Allah'a, Resulüne ve İslam''ın ilkelerine savaş açmış Marksist zihniyetli parti, oluşum ve yapıları savunması, saflarında boy gösterip siyasi tercihini bunlardan yana kullanması sanırım, bu tiplerin İslam'daki velayet ilkesinden habersiz olduklarından kaynaklanmıyor.
Nitekim kişinin duruşu, birlikte kalkıp oturduğu dostları, intisap ettiği camia ve cemaat, üyesi olduğu parti, savunduğu ideoloji, bizi o kişinin dünya görüşü, kimliği ve kim olduğu hakkında yeterli malumat sahibi kılar her halde... Bu hususta takiye yapıp ıkınıp sıkılmanın ve gizlenmenin anlamı yoktur. Dostum! Meşrebin, mezhebin milliyetin ve cibilliyetin ne olursa olsun, önemli olan üzerinden kendini tanımladığın aidiyetlerinin İslam'ın aidiyetleriyle örtüşmesidir. Eğer bütün aidiyetlerini İslam'ın aidiyet potasında eritip yok edememişsen, 'Ben Hz. İbrahim'in (a.s) milletindenim, Muhammed(s.a.v)'in ümmetindenim' deme cüretinde bulunamamışsan, sende hala cahiliyenin tortuları kalmıştır.
Ey dost! Bu tortulardan kurtulmak ve hür olmak istiyorsan Kandil'deki savaş baronlarının ve Pensilvanya'daki Papaz'ın biçip giydirdiği kaftanı/kaftanları yırtıp atacaksın. Hür oğlu gibi hür olacaksın. Yezitlerin Velayetini reddedip Müslüman ümmeti temsil kabiliyeti olan ehlü'l hal ve'l akd vasfını taşıyan imam Hüseyinlerin yanında yer alıp izzetli ve onurlu bir hayatı tercih edeceksin.
Hem gerçek dostluğun O'na yöneltilmesi gerektiğini ve insanlar arasında da yine gerçek dostluğun iman esaslarına dayalı olabileceğini bileceksin. Kendisi herhangi bir veliye, yani yardımcı ve dosta ihtiyaç duymayan, dünyada ve ukbada gerçek yardımcı, koruyucu ve kurtarıcı olan ve vaat ettiği her şeyi gerçekleştirme gücüne sahip gerçek dostun Allah olduğunu unutmayacaksın. O(cc.), bütün yaratılmışların rabbidir, rahmeti ve kudretiyle kâinatı kuşatmıştır. Mülk O'nundur, bizi Müslüman olarak yaratıp doğru yola ilettiği için O'na hamd ediyoruz. Hesap gününün sahibi ve yarattıkları üzerinde tasarrufta buluma yetkisi O'nundur.
Dost olarak Allah yeter. "Sizin dostunuz(veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren müminlerdir. Kim Allah'ı, Peygamberini ve müminleri dost(veli) edinirse bilsin galip gelecek olan Allah taraftarlarının ta kendileridir.” (Maide:55,56)
Demek ki velayetin hem akide hem de siyasi bağlılık boyutları vardır. İslam'a ve değerlerine ve müminlere düşmanlık eden, onlarla mücadele içinde olan kâfirlerin, münafıkların, dini değer ve ilkeleri hafife alıp alaya alanların, mümin insanlara izzetli duruşlarından dolayı eziyet etmeye yeltenenlerin, iblis ve avenesinin veli(dost, yönetici) edinilmemesi hususlarında birçok ayet vardır.
İslam fıkhında, başkası adına tasarrufta bulunma ve hukuki işlem gerçekleştirme yetkisi ve sorumluluğunu üstlenme manası taşıyan her türlü durumu taşıyacak şeklindeki velayete oldukça geniş bir anlam yüklenmiştir. Meşruiyet kaynağı bakımından iki çeşit velayet vardır. Bunlar: Doğrudan velayet ve Dolaylı velayettir. Velayetin ve ona dayalı olarak gerçekleştirilen tasarrufların meşru ve geçerli olması bakımından gereklidir.
Hz. Peygamber(s.a.v)'in ümmeti üzerinde doğrudan velayet yetkisi vardır. Yetki ve sorumluluğunu doğrudan Alemlerin Rabbi'nden aldığı bu velayet çeşidi şer'i velayettir. O kerim Resul -haşa- heva ve hevesinden konuşmuyor, tam aksine Ona vahyolunan Kur'an'la konuşuyor. Biz, ABD ve avenelerinin Truva atına dönüşmüş, ABD ve AB gibi sömürgeci devletlerin yemleyip bindiği, İslam’a savaş açmış, Sosyalist Kürtlere irademizi ipoteğe vermeyeceğiz. Velayet yetkisini cellatları olan Kemalistlerden ve marjinal Türk solundan alan Apoistlerden olmayacağız. Çünkü biz Muhammediyiz, bizim velimiz Muhammed(as.)'dır.
Hülasa, velayet yetkisinin ve sorumluluğunun, yetkili kişi/kişiler ve makamlar tarafından verilmesi tefvizi velayet konusuna girmektedir. Yani kişinin kendi adına bir yetkiyi kullanmak için ehil olan bir başka yetkiliyi vazifelendirmesidir. Vazife ve yetkilendirme süreçlerinde ilahi ilkeleri gözetme mecburiyetinin bulunması sebebiyle burada da meşruiyet kaynağı yine ilahi iradedir. İkisi arasındaki temel fark ise, ilkinde şartları taşıyan kişinin dinin müsaade ettiği durumlar hariç velayetten kaçınma imkânı yokken, ikincisinde böyle bir yetkiyi ve sorumluluğu kabul edip etmeme serbestliği getirilmiş olmasıdır.
(...devam edecek)