Surenin akışında Lokman(a.s) nasihatlerine devam ederek; "Oğulcuğum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdir." der.
Akidenin çizilmiş yolu işte budur. Allah'ın bir bilinmesi, gözetiminin hissedilmesi, O'nun katındakinin istenmesi, adaletine güvenme, cezasından korkma ve ardından insanları davete, durumlarının düzeltilmesine ve iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaya geçiş. Tüm bunlardan önce kötülükle savaş için özgün azıkla azıklanma... Allah'a kulluk ve namazla O'na yönelme azığıyla. Ardından, nefislerin eğilip bükülmesi (kaypaklığı) kalplerin yoldan çıkışı ve yüz çevirmesi, ellerin, dillerin kötülükle uzanması ve gerektiğinde mal ve canla denenme türünden Allah a çağıranın karşılaşacağı durumlara karşı direnme..."Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdir." Ayette yer alan "azm el-umur" yapılması kararlaştırıldıktan sonra, kendileri konusunda tereddüde götürecek yolların kapatıldığı işler anlamındadır.
Lokman(a.s) Kur'an diliyle verdiği vasiyetinde, Allah'a davet yolunda davet edenin edebine geçiyor. Hayra çağırma; insanlara üstünlük taslamayı ve hayra yönlendirme adına onlara tepeden bakmayı geçerli kılmaz. Hayra çağırmada durum bu olunca, hayra çağırmadan onlara üstünlük taslama, tepeden bakma, doğal olarak daha çirkin olacaktır:
"İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Allah, kendini beğenmiş övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde tabii ol (ölçülü hareket et) sesini de kıs. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir." (Lokman:18,19)
Kur'an, büyüklenme, sapıklık ve böbürlenerek dudak bükme davranışından kaçınmayı 'marahan' deyimiyle ifade etmiştir. Kur'an'ın "marahan" deyimi ile dile getirdiği yürüme biçimi, başkalarına önem vermeden kasıla kasıla böbürlenerek yapılan bir yürüme şeklidir. Kınanan bu yürüme şekli, Allah ve insanlarca kötü görülen bir davranıştır. Esasen bu durum, hasta psikolojisinin dışa yansıması olup böbürlenerek yürüme biçiminde kendini gösterir. Böbürlenerek yürümenin yasaklanması ile birlikte, aşırı tavırlardan arındırılmış doğal yürüyüşün açıklanması da geliyor: Yürüyüşünde tabii ol, yani insani ve İslami ilişkilerinde dengeyi gözet ve ölçülü hareket et. Evet, bir hedefe yönelen doğal yürüyüş, oyalanma, böbürlenme içermez, rahat tavırlarla sadece doğrultusunda ilerler.
Üstad Mevdudi bu ayeti tefsir ederken şöyle der: "Ne hızlı ne de yavaş yürü; ikisinin ortası bir yol tut. Ayetin siyak ve sibakı gösteriyor ki; buradaki mesele, ne adım ne de yürüyüş şeklidir. Hızlı veya yavaş yürümenin kendisinde ahlâken hatalı bir şey olmadığı gibi yürümek için konmuş bir kural da olamaz. Bir kimsenin acelesi varsa hızlı yürümek zorundadır ve şöyle bir dolaşmaya çıkan birinin yavaş yürümesinde herhangi bir sakınca yoktur. Mutedil yürüme için bir ölçü bulunsa bile her şahıs ve her zaman için geçerli bir kanun konamaz. Burada kastedilen kibirli kibirli yürüyen kimsenin ruh durumunu ıslahtır. Bir kimsenin kibir ve gururu, onun ruh durumunu ve kibrinin sebebini gösteren yürüyüş biçiminde, adım atışına da yansır.
Servet, iktidar, güzellik, bilgi, kuvvet ve bu tür şeyler bu insanı gururlu ve kibirli hale getirir ve her biriyle birlikte oluşan bir yürüyüş biçimi vardır. Buna mukabil bir tevazu gösterisi içinde yürümek de bir başka ruhî hastalığın sonucudur. Bazen bir insanın kendini beğenmişliği gösterişe kaçan bir tevazu, takva ve dindarlık şeklini alır ve bu durum, yürüyüşünde yansır. Ve bazen insan bu dünyanın sıkıntılarından o kadar bunalır ki, dünyaya küser ve hasta kimseler gibi yürümeyi âdet edinir. İşte Lokman'ın demek istediği şudur: "Bu akıl ve ruh durumlarından kaçın; gösterişsiz, mütevazi ve asil bir kimse gibi yürü; ne herhangi bir gurur ve kibir gösterişi olsun, ne acziyet ifadesi ve ne de bir takva tevazu gösterişi..."
Alçak sesle konuşma; o kimsenin ailede aldığı terbiye,kültür, kendine güven, sözün doğruluğu ve gücü konusundaki iç rahatlığını yansıtır. Terbiyesiz , sözü ve kendi değerinden kuşkuda olandan başkası kabalık etmez, bağırıp çağırmaz. Evet! Sadece onlar hiddet, kabalık ve bağırtı ile bu kuşkularını gizlemeye çalışırlar.
Kur'an, bağırıp yüksek sesle konuşanların davranışlarının çirkinliğine vurgu yapmaktadır: "Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir." dedikten sonra tiksindiricilik ve çirkinlikle birlikte, insanı alaya almaya çağıran gülünç bir sahne de çiziyor. Ayetteki düşünceyi uyandıran ifade aracılığıyla kafasında bu gülünç sahneyi canlandırabilen duygu sahibi birinin sonra kalkıp, bu eşeklerin sesine özenmesi düşünülemez. Nitekim ayette, dava endişesi taşıyan bir Müslüman, salt sesiyle değil; duruşu, yürüyüşü, bakışı ve sahip olduğu dünya görüşüyle bilinci kuşanıp eşekleşmemesi gerektiği hakikatine de vurgu yapılmaktadır.