Resulullah(s.a.v)'in uğruna mücadele ettiği İslam Dininin hayata hâkim olmasıyla birlikte kadın toplumda vakar ve şeref sahibi olup sosyal bir statü kazanmıştır. İslam nizamının hâkim olduğu dönemlerde kadının medeni, sosyal, iktisadi ve hukuki tüm hakları garanti altına alınmış, kadın baş tacı edilmiş, kadının evlat, eş ve anne olarak statüsü yükseltilerek erkeğin sahip olduğu bütün hak ve imtiyazlar ona da verilmiştir. Müslüman kadınların geri kalmış, cahil, kişilik hakları olmayan bir grup olarak telakki edilmesinde sorumluluk İslam'ın değil, birtakım iktisadi, siyasi, içtimai ve psikolojik şartlardan kaynaklanmaktadır. Hz. Peygamber'in vefatından sonra İslam Devletinin sınırları genişlemiş, sosyal, kültürel çevre ve siyasi şartların tesiri ile kadın haklarını kısıtlayan çevreler, kadınların konumunda gerilemeye neden olup bu gelenek fıkhî yorumlara da tesir etmiştir. 

 

Resulullah(s. a. v) döneminde kadınların aile ve toplum içindeki statüsü, rollerinin tahlili ve kadın-erkek ilişkilerinin mahiyetinin değerlendirilmesi İslam'ın kadına bakışı hakkında bizlere fazlasıyla bilgi vermektedir. İslam, bir insan olarak kadını erkek ile eşit statüde kabul eder ve gerek yaratılış gerekse de hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda olan bir kadın portresi çizer. Doğrusu kadın ve erkek yaratılışta birbirine müsavi, eşit oranda bağımlı resmedilirler. 

  

Kur’an’da: "Onlar sizin örtünüz siz de onların örtülerisiniz" denilmektedir. Diğer bir ayette de "Mümin erkeklerle mümine kadınlar birbirlerinin velisidirler" buyrulmuş.  İslam'ın gelişiyle birlikte kadının; ibadet, miras, ticaret ve malını tasarruf gibi birçok şahsi hakları garanti altına alınmıştır. Kadının hak ve hukuku Kur'ani yasalar çerçevesinde korunmuş, böylece kadınların sahip oldukları hakların şuuruna varmaları hedeflenmiştir. Bu bağlamda Hz. Resulü Ekrem(s.a.v)'in kadın-erkek hukuku ve haklarına dair "Veda Hutbesi'nde"  buyurduğu hakikatler kıyamete dek geçerlidir.

  

Ey İnsanlar! Kadınlarınızın sizler üze­rinde hakları, sizin de kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Sizin onlardaki hakkınız, minderinize sizden başkasını oturtmama­ları, meşru tavsiyelerinizde size karşı çık­mamaları, hoşlanmadığınız kişileri izniniz olmadan eve sokmamaları, kötü söz söyle­memeleri, kötü fiil ve davranışta bulunma­malarıdır. Şayet bunları yaparlarsa, Allah onları engellemenize, sıkıştırmanıza ve yatak­larında tek başlarına bırakmanıza izin vermiştir. Bun­lardan vazgeçer ve size itaat ederlerse, meşru, örfe uygun ölçüler içerisinde rızıklarını ve giyimlerini sağlamak sorumluluğunuz vardır. Kadınların iyiliğini isteyin, durumlarının iyileşmesi için çaba sarf edin.

 

Siz onları Allah'ın birer emaneti olarak aldı­nız. Allah'ın emri ve hükmüyle onlarla iliş­kiyi helal edindiniz. Eğer haklarını arar, sorumluluklarına riayet ederlerse onlara tavır takınmanıza, cezalandırmaya hakkı­nız yoktur. Onların serkeşliğinden ve şid­dete başvurmasından endişe ederseniz, onlara öğüt verin ve yataklarınızı ayırın. Onların yi­yeceği ve giyimi konusunda cömertçe her türlü iyilik ve ihsanda bulunmanız, kadınların haklarıdır. Kadınların haklarına riayet hususunda Allah'ın emirlerine yapışın, aza­bından korunun, onların iyiliğini isteyin, durumlarının iyileşmesi için çaba sarf edin. Hanımlarınız, sizlerin izni ve bilgisi olmadıkça mali imkânlarınızı cömertçe harcamasınlar. Sözlerimi iyice anlayarak hatırınızda tutun" buyurdular. 

  

Demek ki Müslümanım diyen her aile reisi Hz. Peygamber'i örnek almalıdır. Eşler birbirlerinin hukuku için gerekli ilgi ve bilgiyle donanmalı ki kalplerinde birbirlerine karşı sevgi, muhabbet ve ülfet meydana gelsin. Hakeza evlilik hayatlarında İslam'ın sınırlarını aşıp fevri davranan, birbirini aşırı kıskanan, sövüşüp dövüşen çiftlerin evliliklerinin uzun sürmeyeceği de bir hakikattir. Kültür kodları uyuşmayan, yetişme tarzı farklı, İslami terbiyeden yoksun yetişen gençlerin tozpembe hayaller uğruna yaptıkları şipşak evlilikler bunun için evcilliğe evrilmektedir. Duygularıyla hareket eden çiftlerin kurdukları tozpembe hayallerin çoktan pembesi gitmiş, tozu kalmıştır. Daha dün, 'İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız' sevdasıyla yola çıkan aklı evvellerin, o güzelim evlilikleri/evleri devlerine dönüşmüş bulunmakta ancak farkında değillerdir.  

 

Ahlakı Kur'an olan Efendimizin eşleriyle ilişkisi nezaket üzerine kuruluydu. Oysa ki Hz. Peygamber(s.a.v) hanımlarına karşı yumuşak huylu ve sevecen davranıp onları sevdiğini hissettirirdi. Bu sevginin kaynağında Allah Resulü'nün âlemlere rahmet olarak gönderilişi vardı. O, aile hayatının güzelliklerini, hangi davranışın insanı hoşnut ettiğini, hangi davranışın yaralayıcı ve incitici olduğunu biliyordu. Bunun için hataları en güzel yolla tamir ederlerdi. Nitekim, alemlere rahmet oluşu herkesin kalbinde O'na karşı sonsuz bir hürmet ve bağlılık oluşturmuştu. 

 

Dostlar! Eşlerinize merhamet ediniz. Çünkü onlar müşterek hayatın gereği kendileri adına bir şey yapma gücüne ve imkânına sahip olmayan, sizinle birlikte yaşamak mecburiyetinde olan, bir ömür boyu aynı yastığa baş koyan hayat arkadaşınızdırlar.