Bir ülkede siyasetin istismar edilip amacı dışında kullanılması, o ülke insanı için zorlukları beraberinde getirmektedir. Mısır'daki sağır sultandan tutun yanı başımızdaki ağır sultanlara kadar, hemen herkes, insanların yaşadığı sıkıntıyı bildikleri halde ısrarla seçimden söz etmektedirler. Oysa bu halkın seçimden ziyade geçim derdi vardır. Müslüman bir ülkede halkın yaşadığı ekonomik çıkmaz, 'Mızrak çuvala sığmaz.' dedirtecek cinstendir. Tam da bu bağlamda yazımı bir öyküyle sürdürme isteği hasıl oldu.  

Bir zamanlar sultanın gözünden düşen vezir, saraydan ayrılmak zorunda kaldı.. Hayat tarzını değiştirip dervişlere katılan vezir, sonunda huzura kavuştu ve tamamen değişti. "Mahkeme kadıya mülk değildir" hakikati tecelli etmiş olmalı ki; Bir zaman sonra, ülkenin sultanının yerine başka bir sultan geçmişti. Yeni sultan eski veziri tekrar sarayda görmek, onun deneyimlerinden yararlanmak istiyordu. Yönetimde zafiyet yaşamamak adına akıllı vezirin bilgi ve bilgeliklerine ihtiyacı vardı. Ancak eski vezir yeni sultana red cevabı verdi. Tabi sultan bu duruma çok şaşırmıştı. Karşısında derviş kıyafetlerinin içinde duran adam, sarayın debdebesini, ihtişamını, gösterişini, zenginliğini elinin tersiyle itiyordu. Sultan bunun nedenini anlamak istedi.    

'Ben siyasetle uğraşmak yerine bu sade hayatı niye mi tercih ediyorum, sultanım?" diye başladı eski vezir. "Çünkü kim sakin bir hayatı seçerse rakiplerinin diş gıcırdatmalarından ve beddualarından uzak kalır. Evet, artık vezirlik mührü yok elimde; hem bütün ayrıcalıklarımdan uzak kalmış olabilirim. Ama beni eleştirenlerin kem sözlerine tahammül etmek zorunda da değilim artık" dedi. "İşte, ben tam da böyle bilge bir vezire ihtiyaç duyuyorum" diye söze karıştı sultan.     

"Bir insanda bilgeliğin işareti" diye cevap verdi eski vezir, "Siyasetin sahte cazibesine aldanmamaktır. Hüma kuşunu bilirsiniz sultanım! Hüma kuşu neden bütün kuşlardan üstündür biliyor musunuz? Çünkü o kuru kemiklerle yaşamaktan hoşnuttur, bu yüzden de başka canlılara asla zarar vermez." Vezir, sözlerinin devamında,    

"Peki sultanım, siz hiç vaşağın öyküsünü duydunuz mu? Bir zamanlar bir vaşağa sormuşlar: "Neden aslanın sarayında hizmetkârlık ediyorsunuz?" Vaşak şöyle cevap vermiş: "Bu şekilde düşmanlarımın şerrinden korunabiliyorum ve kralın yemeklerinden arta kalanlarla da karnımı afiyetle doyurabiliyorum." Peki, neden diğer bazı hizmetkârlar gibi aslanın daha yakınına sokulmuyor, onun en güvenilir adamlarından biri olmaya çalışmıyorsun? Vaşak bu soruya da şöyle cevap ermiş:    

"Eğer çok fazla yaklaşırsam bu defa öfkesinden koruyamam kendimi." Hülasa,  sözün dönemecinde vezir taşı tam da gediğine oturtmuş: "Sultanım! Her gün ateş yakıp ısınabilir, yemeğinizi yapabilir ve evinizi aydınlatabilirsiniz. İçine düşmediğiniz sürece ateş size zarar vermez. Sultanımın yakınında duranlar, başlarına neyin konacağından hiçbir zaman emin olamazlar. Bu, devlet kuşu da olabilir bir celladın kılıcı da! " demiş.    

Bu bağlamda, hükümdarların değişken tavırlarına dikkat etmek gerekir; bunu herkes söyler. Bir sultan bir adamın saygılı bir selamını hakaret kabul eder, bir başka adamın hakaretlerini ödüllendirebilir. Saraylı olmak için bir yılan balığı kadar kaypak olmanız gerekir. Bilge bir kişi olmak içinse daha yükseğini hedeflemeniz gerekir.     

"Bırakın siyasetçiler daha yüksek makamlara ulaşmak için dalkavukluk yapsınlar, yalan söylesinler, aldatsınlar! Ben kendi insani değerimi biliyorum ya; bana kendi dürüstlüğüm ve namusluluğum yeter."   

Vezir, bir miktar haklı olsa da hakikatin tamamını temsil etmiyor. Siyaset, idarecilerin halkın sırtına binip dereyi geçtikten sonra halka ayı muamelesi yapmak da değildir. Siyaset, insan topluluklarını yönetme sanatı yahut mesleğini ifade eder. İnsan toplulukları belirli bir etnik kimliğe veya ulus kimliğine dayalı olarak bir araya gelmiş olabilecekleri gibi; belirli bir ülke, bölge veya şehirde yaşama, belirli bir kurumda çalışma yahut ortak bir dini veya ideolojik kimliğe dayalı olarak gelmiş olabilirler.  

  Dolayısıyla siyaset, aralarındaki ortak bir bağ sebebiyle bir araya gelmiş ve yönetim ihtiyacı bulunan belirli bir insan topluluğunun bulunduğu her durumda ve seviyede söz konusu olabilir. Böyle bir toplulukta her zaman iktidar yani güç temerküzü (bir yerde toplanma) oluşur; ortak kurallara göre yönetim gündeme gelir.     

Hülasa, yönetme mesleğini ve iktidar olgusunu farklı düzeylerde konu edinen yönetim bilimleri vardır. Dar anlamda siyaset, bunlar içerisinde özellikle ülke yönetimini ve devlet düzeyindeki iktidar olgusunu konu edinen ilim dalını tarif eder.