Tevekkül; "dayanmak, güvenmek, vekil kılmak, işini bir başkasına havale etmek" manalarını barındırmakla birlikte daha başka anlamları da vardır. Kur'anî bir terim olarak tevekkül, "Sebeplere tam riayet etmekle birlikte her işinde Allah'ı vekil bilerek rızık ve hayat konusunda endişe duymamak; kalben teslim olmak, vehim ve vesveseye kapılmadan yalnız Allah'a güvenmek; aczini bilerek sadece O'na dayanmak, üzerine düşen görevi yaptıktan sonra Alemlerin Rabbine teslim olmak ve tüm işlerini O'na havale etmek şeklinde tarif edilmiştir. Bir Müslüman'ın mevki, makam ve rızık endişesine kapılmadan bela ve musibet anında Allah'a dayanıp teslim olması, yalnız O'na ibadet edip O'ndan yardım dilemesi, tevekkülün en efdal olanıdır. Bu bağlamda her işinde Allah(cc.)’a tevekkül eden kimseye; mütevekkil', tevekkül edilene de 'vekil' dendiği okuyucu kardeşlerimin malumudur.  

 

Tevekkül kavramı Kur'an'da türevleriyle birlikte 69 defa zikredilmektedir. Bu kavramın Kur'an'da birçok ayette zikredilmesi tesadüf olmasa gerek... Halk arasında en çok istismar edilip manası ıskalanan kavramlardan biri hiç şüphesiz tevekkül kavramıdır. Kur'an'da tevekkül, insanın herhangi bir konuda kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdikten sonra, dışarıdan gelebilecek engelleyici unsurların bertaraf edilmesi için Allah'ı vekil kılıp O'na güvenmesidir. 

  

Hayat kitabımız Kur'an'da "Allah'a tevekkül edene Allah yeter..." ayeti aslında kulun acziyet ve muhtaç oluşunun lisan-ı hal ile ilan edilişidir. Allah'ın insanlık için koyduğu genel geçer yasaları vardır. Asıl olan insanlığın bu kurallara uygun hareket edip gereğini yerine getirmesidir. Eğer iyi bir güreşçi olduğunu iddia edip müsabakalarda kazanma gibi bir derdin varsa, idman ve ısınma hareketini yapmak zorundasın. Kaldı ki yarın güreş müsabakalarında bir Yahudi ya da Hristiyan'la karşılaşmayacağın ne malum. Şayet iyi bir güreşçi değilsen tuş olup rakibine yenilme ihtimalin de yüksektir. Öyle ise yan gelip yatarak 'Ben Allah'a tevekkül ettim' demekle Allah'a tevekkül etmiş olmazsın. Bu çarpık tevekkül anlayışınla Allah'ın sana yardım edeceğini umuyorsan daha çok beklersin.  

  

Ey dost! Allah yolunda azme sarılıp gayret göster ki tevekkülün bir işe yarasın. Hem bu yolda yenilmemek için her zaman yenilenmen gerekir. Er meydanında Yahudi'ye hazırlıksız yakalanıp yenilirsen, sakın ha, hak yenildi gafletinde bulunma. Kaldı ki senin yenilmen hakkın yenilmesi anlamına gelmez. Allah'ın insanlık için genel geçer yasalarına uyup mindere idmanlı çıkmazsan yenilmen muhaldir, yani hal dahilindedir. Müslümanım, tevekkül ettim deyip hareket halinde olmazsan küfre galebe çalamazsın. Bu bağlamda deveyi kazığa bağlamadan Allah'a tevekkül ettim, diyen bedevinin tevekkül anlayışını yanlış bulmuştu Hz. Peygamber(s.a.v)...Nitekim bu yanlış tevekkül anlayışınla Cenab-ı Hakk'ın yardımını da hak ettiğini sanıyorsan yanılıyorsun.  

              

Ümmet olarak mezhep, meşrep ve milliyet taassubundan uzak tevhidi çizgide, ortak müştereklerde buluşup Adalet-i mahza'yı, yani bir ferdin hakkını, bütün insanlar için de olsa feda etmeyen tam ve mükemmel olan o güzelim adaleti tesis etmeden batılın yok olmasından söz edemeyiz. Ey dost! Unutma, Allah'ın arzını kuşatacak zaferleri tadabilmenin yolu, davetçilerin O'nun yolunda takva elbisesine bürünüp irfan medresesinde okumasından geçmektedir. Hedefe varma yolunda eğer kendi iç dinamiklerimizi harekete geçirip yeni stratejiler geliştirmez yeni yöntemler denemezsek ne kadar tevekkül edersek edelim bunun bir işe yaramayacağı bir hakikattir. Kaldı ki ulemamız, fiili dua kavli duadan evladır, demişler. 

  

"Fakat bir görüşte karar kıldığında, artık (işe giriş ve) Allah'a tevekkül et! Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran:159) 

  

"Eğer Allah size yardım ederse, artık size galip gelecek kimse yoktur! Hâlbuki sizi yardımsız bırakırsa, o takdirde O'ndan sonra size kim yardım edebilir? Öyle ise mü'minler artık ancak Allah'a tevekkül etsinler!" (Al-i İmran:160) 

 

"Eğer mümin iseniz yalnızca Allah'a tevekkül edin..." (Maide:23) 

 

Bu ayetler, tevekkül davetini tevhit hakikatine bağlayarak, tevekkülün bir bakıma tevhidin neticesi ve meyvesi, aynı zamanda tevhit hakikatinin kalpte yerleşip yerleşmediğinin de sınanması hükmünde olduğuna dikkat çekmektedir. Üstat Bediüzzaman, bu meseleyle alakalı 'Sözler' adlı kitabında; "Tevekkül esbabı (sebepleri) bütün bütün reddetmek değildir, belki esbabı, dest-i kudretin(Allah'ın kudret elinin) perdesi bilip riayet ederek esbaba teşebbüs (sebeplere müracaat) ise, bir nevi dua-yı fiili telakki(kabul) ederek, müsebbebatı (neticeleri) yalnız Cenab-ı Hak'tan istemek ve neticeleri O'ndan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibarettir" der. 

 

(devam edecek...)