Dünyanın en zeki insanın dahi hakikati ıskalayıp saçmaladığı anlar olur. İlimde râsih (derinleşmiş) olan şahsiyetler, davet ve tebliğ çalışmalarında her daim hikmetle hareket edip istişare kültürünü geliştirmişlerdir. Hikmet ehli bu alimler, alim oldukları kadar arif de sayılırlardı. Onlar insana, eşyaya ve hakikate Allah'ın nuruyla nazar edip kırmadan ve dökmeden sözün özünü söylemişlerdir. Hidayet güneşi Allah Resulü (s.a.v)'le yola çıkan dostları, zihinleri bulandırmama adına, çoğu kez sözü ölçüp tartarak, üstelik bin düşünüp bir söylemişlerdir. Söylerken de öylesine 'laf olsun, torba dolsun', kabilinden söylemediler. İmam Ali(K.V.): "Söz ağızda iken sahibinin esiridir, ağızdan çıktıktan sonra sahibi onun esiri olur" buyurmuşlardır.     

Kendini ve rabbini bilen, haddini de bilir. Kişinin salt benliğine güvenerek, ben bilirim, sen bilmezsin ya da benim her şeyden haberim var muhabbeti veya polemiği, camia nezdinde tasvip edilmeyen ve kabul görmeyen bir durum olsa gerek. Müslüman kişi, sahip olduğu kültür ve aldığı terbiye gereği, sözü söylemeden önce; Allâh'u a'lem: "Allah en iyisini bilir" demeyi de îtiyad (alışkanlık, adet) hâline getiren kişidir. Bu zatın Allah (cc.), insanların bilmedikleri ve duymadıkları bir konuda salt zanlarına dayanarak racmen bi'l ğayb konuşmalarını, yani karanlığa taş atmalarını hiç sevmiyorum.   

Her şeyi bildiğini söyleyenlerin hali, psikonevrotik rahatsızlığı olan insanların haline benzer. Hastalık belirtisini gösteren bu zevatın gerçeklik algısı, tamamen bozulmadığı gibi endişe, korku, saplantı, depresyon veya takıntı gibi birtakım duygularla iç içe olduğu da bir hakikattir. Psikonevroz ,"kişide içsel çatışmaya yol açan ruhsal bir hastalık"  olarak da tarif edilir. Bu hastalık, bilinen herhangi bir nörolojik veya organik işlev bozukluğundan kaynaklanmıyor, bu zihinsel ya da kişilik rahatsızlığıdır. Bir insanın yaşamının, ilişkilerinin veya dış ilişkilerinin neredeyse her alanında işleyişini bozabilecek bir hastalığın adı olmuştur psikonevroz...   

Yapılması düşünülen herhangi bir işin gerçekleşmesini Allah(cc.)'ın iradesine bağlamak amacıyla, 'İnşallah/Allah dilerse, sözünü güncel hayatta çok kullandığımız malumun ilamıdır. Hakeza sahip olduğumuz güç ve irade yine Allah(cc.)'ın lütfu ve inayeti sayesindedir. Rabbimiz dilemedikçe salt kullarının istemesiyle hiçbir şeyin meydana gelmesi düşünülemez. Allah (cc.),alemlerin Rabbidir. Allah dilerse, dedikten sonra insanın kibirlenip böbürlenmesi, hele kendini dev aynasında görüp muhataplarını küçümsemesini yasaklar. Kaldı ki rüzgârın esmesi ve fırtınanın kopması denizciye bağlı değildir, lakin yelkenleri açmak kendisine bağlıdır.   

Evet, ‘benim her şeyden haberim var’ küstahlığında bulunanlar, Allah Teâlâ'nın mutlak ve sonsuz bilgisini ifade etmesi hasebiyle, özellikle O'nun(cc.) ilim sıfatına işaret eden "Habir" ismine –Haşa- halel getirmiş olmazlar mı?  Sözlükte"Bir nesneyi gereğince bilmek için yoklayıp sınamak, bir şeyin iç yüzünden haberdar olmak" anlamına gelen Hubr(hibre) mastarından sıfat olup "bilen, bir nesnenin mahiyetine ve iç yüzüne vâkıf" olan anlamlarının yanında, "haberdar eden" (muhbir) anlamında gelebileceği de kaydedilmektedir. Allah Teâlâ'nın "Habir" ismini özümseyen bir kul bilir ki Allah(cc.), her şeyden haberdardır ve insan diliyle ikrar etmese de kalbinde geçirdiği isteğini de bilir. Hülasa; rabbimiz bizi bizden daha iyi bilendir.    

'Habir' kelimesinin kökünde, "Bir şeyin asıl yapısını ve iç yüzünü öğrenmek için onu duyu organlarıyla algılayıp denemek ve elde edilen bilgileri akıl süzgecinden geçirip bir sonuca bağlamak ve haber yoluyla bilgi edinmek" gibi daha birçok manalar vardır. Ancak tanımlanan bu bilgi vasıtalarının hiçbiri Allah için söz konusu değildir. Allah'a nispet edilen "Hubr" kavramının duyularla algılanmış gibi her şeyin gerçekliğinden ve genellikle insanlara gizli kalan iç yüzünden haberdar olmak da bu ismin manaları arasında sayılmaktadır. 

Habir olan Allah(cc.) kıyamet günü kullarını, davranışlarının arkasında yatan niyetlerine göre hesaba çekecektir. 

“Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.(Ankebut62)