Kur'an-ı Kerim'de bir servet sınırlaması olarak zikredilen riba yasaklanmıştır. Faiz, Kapitalist Sistemin İslam Dünyası’na dayattığı bir ekonomik modeldir. Bakara suresi, 275. ayetinde: "Allah alışverişi helal, ribayı haram kıldı." buyrulmaktadır. Bugünkü yazımda "riba" kavramının anlamı üzerinde durmayacağım. Bu kavram üzerinde zaten on dört asırdan fazla bir zamandır İslam hukukçuları tartışmalar yapmış ve bu alanda birçok eser kaleme alınmıştır. Söz konusu riba terimi, sırf ekonomik bir terim olmakla birlikte aynı zamanda ahlaki bir terimdir de... 

Sayın Erdoğan faiz için, "...bu yolda, bu mücadelede beraber yürüdüğümüz arkadaşlarımızdan faizi savunanlar kusura bakmasın ben faizi savunanla beraber olmam, olamam. Bu görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sürdüreceğimdedi ancak, öyle anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanımızın bir kısım yol arkadaşı, faiz belasından rahatsız değillerdir. Yapılan zamlardan dolayı halkın alım gücünün zayıfladığı, insanların temel gıda ürünlerini satın almada zorlandığı, döviz ve altın cephesinde fiyatların tavan yaptığı bir dönemde MB'nin bir kaç puanlık faiz indiriminde bulunmasının bir işe yaramayacağı bir hakikattir. O halde tek çözüm, faizin indirilmesi değil, faizin kökten kaldırılmasıdır.  Çünkü bu kapitalist sistem, "altta kalanın canı çıksın, sen çalış ben yiyeyim veya ben tok olduktan sonra başkası açlıktan kırılsa bana ne..." aymazlığı üzerine bina edilmiştir. 

Hz. Peygamber (s.a.v)'den bir asır önce miladi 529'da Bizans İmparatoru Justinien faiz yüzdelerini indirmişti. Borçluya ödünç  verilen miktarın iki katından da fazlasını ödettirmeye kadar varan bileşik faizi düşürmüştü. Hammurabi kanunlarında dahi faiz mahkûm edilmişken nasıl olur da Müslümanlar, Allah'a ve Resulü'ne savaş açmak anlamına gelen böylesi bir şenaati işleyebiliyorlar. Mesela, M.Ö. 8.yüzyılda Mısır'da Bocchoris  isimli Firavun tebeasına," Mukavele üzerinden borç veren kimselerin, faizlerin birikmesi yoluyla sermayeyi iki katına çıkarmalarını" yasaklamıştı.  

Kaldı ki İslam'a göre mülk Allah'ındır. Bu mülkten sorumlu olan idareciler, Allah'ın iradesi ve ümmetin öncelikli menfaatlerini  bir tarafa bırakıp O'nun(cc.) mülkünde sırf kendi çıkarları için tasarrufta bulunma hakkına sahip değildirler. Kur’an'da mülkiyet –Roma ve Kapitalist Batı uygulamasında olduğu gibi – mal sahibinin keyfine bırakılmış bir hak değil, aksine sadece Allah'a ait malın idaresinde bir sorumluluk olarak görülmüştür.   

Toplumda sosyal yardımlaşma duygusunu öldüren 'riba', çalışmadan ve emek sarf etmeden artan, nihayetinde ümmetin ve insanlığın zararına olacak şekilde çoğalan bir zenginlikten başka bir şey değildir. Evet, siyasi sonuçlarıyla birlikte Kerim Kitabımızda faiz belasının zemmedilip sert bir şekilde mahkûm edilmesi karşısında Mekke ve Medine'nin mal mülk sahipleri, Sorosların endişe ve öfkelerini anlamak hiç de zor değilmiş meğer. Hz. Peygamber (s.a.v)'e  vahy olunan kitapta, 'paranın siyasi bir hiyerarşi kuracağı her türlü sosyal düzen kökten reddedildiği için' için kendisine düşman kesildiler.   

Allah ve Resul'üne karşı savaşarak azgınlaşıp günahlara boğulan kişilerin ve toplulukların durumunu Allah çok iyi bilmektedir. Kur'an'da çeşitli vesilelerle, kendilerine gönderilen peygamberlerin uyarı ve irşadlarına aldırış etmeden inkâr ve isyanlarında ısrar eden liderler ve kavimler hakkında uyarı maksadıyla bilgi verilmiştir. Fakat Allah Teâlâ'nın bu husustaki uyarıları bütün insanlığa teşmildir. Yaptıklarımızı bilip gören Rabbi'miz, Allah'ı daima hatırda tutarak rabbimizin rızâsına uygun kişisel ve toplumsal bir yaşayış sergilememizi istemektedir.  

Fransızlar ve İngilizler başta olmak üzere Avrupalı sömürgecilerin rakip ihtirasları, İslam Ümmetinin rakip iştahlarına ve kuvvet oranlarına göre parça parça böldükleri bir zamanda, en zengin tabakalar arasında kendilerine yakın işbirlikçiler buldular. Sırtı pek ahlakı bozuk tipler, çocuklarını Amerikan "business  scools/ticaret akademileri" ya da Avrupa ülkelerinin "iktisadi bilimler"fakültelerine gönderdiler. Bu okullarda matematik denklemleriyle dolu, aslında ise "faiz"in bütün çeşitleri üzerine kurulmuş Kapitalist Ekonomik Sistemin meşruluğunu savunan ideolojisini benimsetip sözüm ona iktisat bilimini öğrettiler. Bu işbirlikçi aklı evveller, İslam'ın ruhuna ters bu ekonomik sistemi içselleştirdiler.  

Hülasa, ön kabullerinin kurbanı ve imanı gözünde olan maddeci zevata göre; toplum, sadece bir iş düzeni/bir çalışma kuruluşundan ibaretti. Dahası, Kur'an'ın toplum ve insan anlayışına zıt bir ideolojiyi benimseyip," Bir toplumda insan yalnızca üretici, tüketici ve sırf şahsi çıkarı için iş yapan bir varlıktır." Dediler.