İşte dedi fısıltıyla kara kalem. Ey dost! Verdiğin öğütleri hiçbir zaman unutmadım ben, hafızama nakşettim altın mesabesindeki öğütlerini. Gönlümün en mutena köşesine yazdım zemherilerde açıveren kardelenleri, laleleri ve kan kırmızı gülleri! Hem dava yolunda ser verip sır vermeyen Hüseyni yiğitleri, Saidleri, Selahaddinleri, Nursileri, Hamzaları, Alileri ve Ömerleri yazmama yardım ettiğin gibi zindan yıllarımda hemhal olduğum ehli hal ve ehli dil olan, ufku geniş, zindanın gülü Enver hocaları hiç mi hiç unutmadım. Ey dost! Unutmayacağına söz verirsen eğer, verdiğin öğütlerin bir başka versiyonunu bir de senin için tekrarlamak istiyorum.' dedi. Hayhay! Olur dedim kara kaleme...       

Dost acı söyler; dostunun zarar görmemesi adına hakkı söylemekten içtinap etmez o. Hakeza, çevresinde örnek kişiliğiyle bilinip Müslümanlara ve bütün insanlığa ilim, edep ve erkân öğreten kişidir. O, korkutmayıp müjdeleyen; nefret ettirmeyip davasını sevdiren olmalıdır. Davet işinde hikmetle hareket edip etrafındakilerle kavga etmeyen, üslubuna dikkat eden, kelimeleri ölçüp biçerek konuşan ve insanların yüreğine dokunan, onları vahiy iksiriyle tedavi eden olmakla birlikte vefayı ve muhabbeti kuşanan kişidir. Dahası, iğneleyici üsluptan uzaklaşarak dostlarının gönlüne hitap ederek onları kazanmaya çalışır. Dostlarını tahrik ve tahkir etmeden iletişimde empati kurar, münasebetlerinde diğergâm davranıp manevi zevkleri tatmak adına kovanını yağma edendir.  

Kara kalem sözlerinin devamında, 'Şimdi empati kur ve beni anlamaya çalış' dedi.      

1)Güzel ve hayırlı işler yapmak istiyorsan, kendini Allah Teâlâ'nın kudret eline teslim etmelisin. O'na itirazsız tevekkül et, teslim ol ve dayan ki rahatlayıp mutlu olasın. Emrolunduğun gibi dosdoğru yaşamalısın. Bunca cefa çekerek kazandığın sermayeni yanlış adımlar atarak yakmamalı veya taşa çalmamalısın. Nihayetinde mülk O'nun, tasarruf yetkisi O'nundur. Öyleyse, O'nun(cc.) emri ne ise O'na göre yaşa.      

2)Hayatta çok değişik sorunlarla karşılaşacaksın, gün olur kaderin ince çizgisi dokunacak sana, her güçlük karşısında yeniden öğreneceksin, hayatın zorluklarına karşı yeniden bilenecek ve dirileceksin. Unutma! Bu engellerin, acıların ve dertlerin amacı seni umutsuzluğa sevk edip azmini kırmak için değil, aksine kişiliğini inceltmek ve mükemelleştirmek içindir.     

3) Kaçınılmaz olarak, hataların olacak ve yanlışlar yapacaksın. Zaten kimse senden hatasızlık beklemiyor ya... Yanlışsız olman da mümkün değil.  Ama sen inattan vazgeçip hatalarını düzeltmeye, yanlışlarından dönmeye her zaman için hazır olmalısın.       

4)Dış görünüşün ne olursa olsun ne giyiyorsan giy, nasıl bir evde yaşıyorsan yaşa, önemli olan içinde sakladığın kalbindir. Dış görünüşünü de yaşama şartlarını da anlamlı kılan kalbindir. Kaldı ki insan, bu dünyada yalnızca hâliyle değil, kâliyle ve düşünceleriyle de yaşayan bir varlıktır. Aklın ve gönlün vahyin kılavuzluğuna başvurarak sana yarenlik etmelidir.     

5)Nerede yürürsen yürü, geçen zamanda ister yolun solunda ister sağında yürümüş ol. Önemli olan zamanı hazırda yolun doğru tarafında yürümektir. Nerede yaşarsan yaşa, oraya kendi izini bırakmalısın. Yani senden sonra insanlığın yararına bir eser bırakarak gitmelisin bu alemden... Gök kubbenin altında hoş bir seda bırakarak ayrılmalısın bu dünyadan. Atalarımız: "İnsan ölünce kalır eserieşek ölünce kalır semeri" hikmetli sözüyle taşı tam da gediğine yerleştirip muhkem bir bina kurmuşlardı. Ayrıca yaşadığın diyarda şartlar aleyhine olsa da senden beklenen işi hemen yapmalısın. Kendini her zaman davanın temsiliyet makamında görüp davana halel getirmeden söylem ve eylem bütünlüğü içinde olmalısın.    

"Nihayet, sözün dönemecine gelmiştik. Ne iyi oldu da görüştük." dedim. Kadim bir dostun samimi öğütlerini dinlemeyi fazlasıyla özlemiştim. Evet, unutulmuş köşesinden aldım onu. Üzerindeki tozları silip bağrıma bastıktan sonra ödünç aldığım kalemtıraşla ucunu sivrilttim. Nitekim yumuşak, kalın ucu ortaya çıkmıştı. Şimdi de yazmak için sabırsızlanıyordu. Her gün göreyim diye, bilgisayarımın ekranının yanına koydum onu. Şimdi ona bakıyor ve öğütlerini almaya çalışıyorum. 

Vedalaşmadan Cahit Zarifoğlu'nun şu veciz sözünü hatırlatarak ayrılıyoruz: 'Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdikOysa bir tarla idi; ekip biçip gidecektik.'