Yakın zamana kadar hayatımızın vazgeçilmez alışkanlıkları arasında televizyon önemli yer tutuyordu. Akıllı cep telefonlarının henüz yaygınlaşmadığı dönemlerde aileler, vakitlerinin önemli bir kısmını televizyon başında geçiriyordu.  Öyle ki televizyon izleme alışkanlığı aileler arasında bir bağımlılık ve esaret halini almıştı. Kullanıcılarını esaret altına alan bu kitle iletişim aracı, işlevini zamanla akıllı telefonlara bıraktı diyebilirim. Artık dünya elimizin altındaydı. Bir tıkla dünyanın bir diğer ucundan haberdar olabiliyorduk.  Bilgiye kolay ve hızlı ulaşmamızı sağlayan internetin avantajları kadar dezavantajları da vardır. Kitap okuma kültürümüzü katleden internet ve sosyal medya, yoğun bilgi kirliliği barındırdığı için zihinler bombardımana maruz kalmaktadır.  

Bu halin hem yetişkin insanların hem çocukların zihinsel gelişimini olumsuz yönde etkilediği bilimsel açıdan da ispatlanmıştır. İlmi ve irfanî birikimden yoksun bir kısım zevatın İslam Dünyasında meydana gelen hadiseler karşısındaki değerlendirme ve bühtanlarının temeli, fasıkların yaydığı haber ve sosyal medya yalanlarına dayanmaktadır. Müslüman toplumlarda aile içi sorunların çığırından çıkıp boşanmaların artmasını tetikleyen etkenler arasında,  televizyon kadar sosyal medya yalanları ve ahlaksızlıkları da etkilidir. Yerinde kullanılmadığı için aile huzuru ve düzenini bozup toplumun ahlak ve değerlerini törpüleyen bu yayınların; sosyal, bedensel ve ruhsal birçok hastalığa kapı araladıkları inkâr edilemez.  Hatta Alzheimer hastalığının ortaya çıkmasında etkili olduğuna dair ciddi bulgular vardır.  

Nevzat TARHAN hoca: "Öyle görünüyor ki yakın zamanda sigara bağımlılığı kadar internet ve televizyon bağımlılığı da psikiyatri kitaplarına girecek. Aşırı televizyon izlemek ve internette dolaşmak kişinin yoğunlaşma becerisini bozmakta, beynini tembelleştirmekte ve pasifize etmektedir. Televizyon ve sosyal medya platformları beyni yormadan bilgi verir.  Oysaki beyni en çok geliştiren şey konuşmak ya da dinlemek değil, düşünmek ve yorum yapmaktır. " diyor.

Bugünlerde İslam Dünyası, Türkiye, Afganistan ve Taliban'ı konuşuyor. Her zaman olduğu gibi bu meselede de ağzı olan konuşuyor. Genci-ihtiyarı, kadını-erkeği, dindarı-dinsizi, ateisti, deisti; gazetecisi, siyasetçisi, ülke yöneticisi, ne derseniz deyin! Malum zevat, Bremen Mızıkacıları gibi gürültü çıkararak; 'mal bulmuş mağribi gibi' davranıp medya aracılığıyla güya insanların algı, beceri ve bilinç düzeylerini yükselttiklerini iddia ederek bu işi yapmaktadır. Oysaki asıl dertleri, kamuoyunu yalan ve yanlış haberlerle yönlendirip İslam'a düşmanlık etmek ve Müslüman imajını bozmaktır. Nitekim yanlış, doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi; bilgiyi çarpıtma, yetmedi hasmı rencide etmek, aşağılayıp küçük düşürmek amacıyla dezenformasyona başvurup hakikatleri manipüle ederek bir çeşit algı yöneticiliği yapılmak istendiği ortadadır.  

Taliban, başkent Kabil'i çatışmasız ve kansız teslim aldı. Bütün Afganlılar için af ilan etmesi, kan dökülmemesi takdire şayan bir durumdur. Ancak Dünya Müslümanlarının, geçmişteki hata ve yanlışları nedeniyle Taliban hakkında bazı çekinceleri vardır. Bundan sonraki süreçte hatalarıyla yüzleşip mutedil bir çizgide yürümelidir. Kimin ne dediğine bakmadan İslam Hukuku çerçevesinde Afgan halkının ekonomik ve siyasi çıkarlarını önceleyip komşu Müslüman ülkelerle kardeşane  ilişkiler geliştirmelidir. Bunu sağlamak için de bütün guruplarla uzlaşı ve barış içinde olması elzemdir.  Olumlu bir tablo ve havaya rağmen kindarlarla sahte dindarlar hakkında bilgi sahibi olmadıkları bu mesele hakkında atıp tutmaya devam edeceklerdir. Geçmişte vuku bulmuş birtakım şiddet görüntüleri sosyal medyaya servis ederek kendilerince kamuoyuna haber ve bilgi aktardıklarını, dahası kitleleri eğiterek yönlendirdiklerini iddia ederek dezenformasyon ve algı yöneticiliğine devam edeceklerdir. 

Afganistan ve Taliban meselenin iyi anlaşılıp zihnimizde yer edinmesi için 'Fil Meselesini' zikretmeden geçemeyeceğim: Ömründe hiç fil görmemiş olan Hintliler, merakla ahıra koştular. İçerisi karanlıktı, kimse bir şey seçemiyordu. File el yordamıyla dokunan herkes anladığı gibi tarif ediyordu. Biri hortumunu tutarak, 'Fil bir borudur!’ diyordu. Bir diğeri filin kulağına dokunarak, 'Hayır! Fil bir yelpazedir.' diyordu. Bir başkası ayağına tutunarak, 'Bir sütun!' diyordu. 'Kocaman bir sütuna benziyor!' Öteki sırtını elleyerek, 'Fil taht gibidir' diyordu. 

Hülasa, herkes dokunduğu yerine göre tarif etti fili, hiçbirinin nitelemesi diğerini tutmadı ves'Selam!