Öğrenme ameliyesi merakla başlıyor; merak etmeyen öğrenemez de... Öğrenmenin temelinde merak kaygısı ve endişe vardır. Merak, öğrenmek için ateşleyici kapsül mesabesindedir. Merak; görmek, bilmek, öğrenmek, anlamak heves ve arzusu gibi anlamlarının yanında vesvese, endişe, telaş, kuruntu anlamlarını da barındırmaktadır. İnsan aynı zamanda tecessüs eden bir varlıktır. Bireyin sosyal ilişkilerinde sırf başkasının gizli hallerini araştırmak için tecessüs içinde bulunmasını Kur'an yasaklamıştır; ancak araştırma yapmak, ilim tahsil etmek, hakikati bulmak ve dünyadan haberdar olmak için tecessüste bulunabilir.
Merak duygusu, insanı heyecanlı, sürükleyici bir hayat hikâyesine sahip kılar. Doğrusu ideal sahibi olmayan bir insanın sürükleyici, örnek ve rol model olabilecek bir hayat sergilemesi de beklenemez. Konjonktüre göre vaziyet alan, hem toplum gerçekleri karşısında kayıtsız ve vurdumduymaz davranan tiplerin, dünya yıkılsa bile umurlarında olmaz. Yeter ki rahatlarına dokunulmasın onların. Çünkü bu tipler eyyamcıdırlar, mazlumların imdadına yetişmek gibi bir dertleri olmayıp günü kurtarma derdindedirler. Bunlar, keyiflerine değecek ve üzülmelerine sebep olacak davranış ve eylemlerin içinde de bulunmak istemezler. Bu zevat, insanı salt biyolojik boyutuyla tarif edip onun manevi yönünü ihmal etmektedirler.
Eşref-i mahlukat olan insan, yalnızca dik duran, iki ayağı üzerinde yürüyen ve konuşan bir canlı değildir. Onun, sayılan bu biyolojik özelliklerinin ötesinde gizemli bir yönü vardır. İnsan, icaz ve aciz bir varlıktır demiştik. Kur'an'da insanın kimi yönleri övülürken, kimi yönleri de yerilmektedir. O hem kazanan hem kaybeden bir varlıktır. Kendisine bahşedilen hayat nimeti hakkında tatmin olmak ister. Bunun için ne kadar yaşayacağını merak eder.
Hayata gözlerini yummadan umutlarının tamamını gerçekleştirebilecek midir? Evlenip mutlu olacak mıdır? Çok arzuladığı makam, mevki, servet ve hedeflediği mesleği elde edebilecek midir? Mesela yarın ne kazanacaktır? Nerede ve nasıl ölecektir? Rahatlamak adına onlarca, belki yüzlerce sorunun cevabını arayıp durmuştur o... Gaybın künhüne (hakikatine ermek) bile vakıf olmaya çalışır, fakat buna güç yetiremez. Meraklı bir varlık olan insan, kimi zaman aciz ve nakıs olduğunu unutuyordur. O ne gelecek günlerin ne haftaların ve ne de yılların gaybını bilebilir. Aksine, gayb perdelerin arkasında gizli kaldığı sürece insan ona muktedir olamaz.
İnsan için gaybın perdeleri kapalı da olsa, bütün sırlar; yaratan, yoktan var eden ve her şeyin kendisine döneceği rabbimize açıktır. İnsan, çevresinde akıp giden olaylardan etkilenen bir varlıktır. Gece ve gündüz, ardı arkası kesilmeyen günlük hareket içerisinde ve bütün eşyayı aydınlıktan karanlığa, karanlıktan aydınlığa taşımaktadır. İnsan, zamanla canlılar dünyasında hayat ve ölüm denilen hareketin farkına varır. Birinin doğuşuna, öbürünün ölümüne şahit oluyor. Ayrıca biri küçükken, diğeri gelişip büyüyor, sağlıklıyken hastalanıyor ya da hastayken sağlığına kavuşuyor. Hem o, yeryüzünde birtakım devletlerin çöküşüne ve yeni devletlerin doğuşuna şahit oluyor.
Savaşlara, barışlara, yenilgi ve zaferlere, yükselme-alçalmalara, ilerleme- gerilemelere, zelil olma ve aziz olma gibi durumlara şahit olur. Bütün bu durumlar, insanın dikkatini çeker ve kimi zaman ruhunu sarsar. Tarihin seyri içinde vuku bulan olaylar arasındaki bağlantıları merak eden insan, kendi kendine şu soruları sormaya başlar:
-Bütün bu hadiselerin meydana gelmesi bir hikmete binaen mi, gelişigüzel mi olmaktadır?
-Bu olayların ötesinde bir amaç var mıdır?
-Bütün bu varlıklar hedefsiz ve amaçsız mı yoluna devam etmektedir?
-Bir amacın varlığı söz konusuysa bu amaç nedir?
-Bu amacın asıl sahibi ve olayları yöneten kimdir?
İnsanoğlu, vahyin kılavuzluğunda hareket edip aklını kullanarak bütün bu soruların cevabını arar; tüm olayları yönetip kâinatı yaratanın Allah(cc.) olduğu sonucuna varır. Rabbimizin irade ve kudretiyle her şeyi vücuda getirdiğine iman eder. İşin içinde desti kudretin olduğunu, her şeyin ilahi irade gereğince cereyan ettiğinin künhüne varınca, merakı burakına inkılap eder insanın....
Hülasa, insanın önünde küfür ve iman, itaat ve isyan, haksızlık ve adalet, iyilik ve kötülük, hak ve batılın bütün yolları açılmıştır. Herkes tercihine uygun olarak niyet ve iradesini kullanma fırsatını elde edince kimi iman yolunu seçti, kimi de küfür ve şirk yolunu... Kimi zulüm yaptı, kimi zulme katlandı, kimi hakları verdi, kimi hakları gasp etti, kimi de son nefesine kadar iyilik yaptı. Kimi bâtılı yüceltmek için hak yolda olanlara sürekli eziyet etti, kimi de hakkın sesini yükseltmek için can verdi Onun(cc.)yolunda ves'selam!