Serencamınızla yüreğim yangın yerine döndü ey dost. Yarım asrı aşkın ömrümün yaşanmış hazin öykülerinden haberin var mı? Hem nerden bileceksin yed-i beyda ülkesinde, Yusuf yüreklilerin yaşadıklarını? Uzun zaman önce, zemheri soğukların hükümferma olduğu bir kış mevsiminde yollarımız ayrıldı. Üstelik Kabil zihniyetli hükümetlerin işbaşında olduğu karanlık devirlerde, diyarlardan diyarlara sürüldük. Allah'ın yardımı olmazsa tufanda gemimiz çoktan alabora olmuştu. Ancak o gün Nuh'un kurtuluş gemisine binmekle ne de iyi etmişiz. Evet Kadim İslam medeniyetinin ve çilekeş coğrafyanın çocukları olarak yeryüzünün doğu ve batılarında bedeller ödedik. 

Mamostem, nurlu çıram, hilm ve edep timsali güzel Yusuf'um! Çeyrek asrı aşkın bir zamandır labirentleri andıran zindanlardasın; hem de Yusuf'un Zavira zindanından daha çetin zindanlarda... İzzet ve şeref toprağı, haysiyet ve onur yurdu anneler gözyaşı döküp evlatlarının gelişini hasretle beklerken düştüler toprağa. Gel ey dost, mevsim bahardır. Baharların ardından umutlarımız vardır, diye feryat etsek de feryadımız duyulmuyor hiçbir zaman. Solan çiçekleri ve umut güllerini anarken anneler, ah o annelerin, ah ve enin ile geçti geceleri... Onlar ki saçlarını süpürge edip gecelerini gündüzlerine katarak çocuklarının üzerine titrediler. Onların fedakarlığı para ve pulla ölçülmüyor be dostum.

Yusuf'um! Nisan yağmurlarının bereket saçtığı bir mevsimde gönül hanemizin kapısını aniden çalmanı ne de çok isterdik!... Gelişinizle şeref-yâb olacağımız huzura kavuşmak bizim de hakkımız değil midir? Hem esaretten kurtulduğunuz asude vuslat demlerine şahit olmak yarenleriniz için paha biçilmez değerde olurdu. Binler yüzsüzün, arsızın ve hırsızın yüzüne zindan kapılarının sonuna kadar aralandığı bugünlerde, özgürlüğe kavuşmak sizin de hakkınız olsa gerek. İzzetli bir duruş sergileyerek, nesillerin İslam yolunda dirilişi ve camiyle buluşması için mücadele etmenin karşılığı zindanda ölmek mi olmalıydı? 

Doğrusu bu aciz ve aşüfte sistemin elinden, 28 Şubat süreci ve diğer mağdurlar için adaletin tecelli etmesini ummak hususundaki düşüncelerimiz belki ham hayalden öteye gitmeyecektir ama olsun, yine de hatırlatmakta fayda vardır. Çeyrek asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen, FETÖ mağduru bu insanlar için adaletin halen tecelli etmemiş olması, bunları es geçmesinin belki de tek nedeni bu biçarelerin arkasında siyasi bir gücün olmayışı, dahası "Apoletsiz" oluşlarından kaynaklanmaktadır. 

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Yolumuzu ışıtan bu kandiller ki, zor zamanda hakkı haykırıp işkenceler altında al kanlara boyanmışlardı. Belaların sağanak misali üzerimize geldiği 28 Şubat sürecinde, yiğitçe meydanlara atılıp Allah'ın rızası için ipi göğüsleyen, davası için Ömer, Hamza ve Alice bir cesaretle Bedirlere gittiler onlar. Bütün zorluklara rağmen bu yolda evlad-u ıyal'den geçip mücadele azmi ve vefanızdan hiçbir şey kaybetmediniz.

Üstelik FETÖ, JİTEM, Ergenekon ve benzeri yapıların kumpas, baskı ve işkencelerinin havada uçuştuğu zor zamanda hak yolundan sapmayan ve dönmeyen neferlerdir onlar... Onlar ki hak uğrunda yardan ve serden geçerek bir fecr-i sadık vaktinde, ardı sıra yollara dizilip ashabı kazibin yüzünü karartan yiğitlerdir. Hem rabblerinin yolunda, ahdlerine sadık kalarak ebedi cennetlerine koştular. Bu kahramanlardan kimisi Allah'a vermiş olduğu söze sadık kalarak şehit olurken, kimisi de zindanlarda ve gurbetlerde yürümeye ve mücadeleye devam edip sırasını beklemektedir. 

Ne büyük tezat! 28 Şubat süreci ve Sivas davası mağdurları, ayrıca genç yaşta evlilik yapmış mağdurların tecavüzcülerle aynı kefeye konulup  infaz  yasası kapsamına alınmamasının hiçbir hukuki dayanağı var mıdır? Feminist ve laikleri sevindiren, mazlumların boynunu büken bir yasayla Allah'ın huzuruna varacaksınız beyler!... Bunun vebali, yüksek maaşlarını cebe indirip makam araçlarıyla millete hava atan vekillerin ve bu işin sorumluluğunu yüklenenlerin boynunadır. 

Resulullah (s.a.v), bir fetih vesilesiyle Hayber'de bulunuyordu. Daha oradan ayrılmamıştı ki Câfer bin Ebî Talib başkanlığındaki Habeşistan muhacirleri çıkagelmişlerdi. Allah Resûlü (s.a.v) bundan son derece memnun olmuş ve bu sevincini şöyle izhar etmişti: "Bilmem bu iki şeyden hangisi ile sevineyim? Hayber'in Fethi’ne mi, yoksa Câfer'in gelişine mi?" 

Ey rabbim!.. Hayberlerin fethi ve Caferlerin gelişiyle sevincimizi ikiye katla!...