Vaktiyle Şam'da aşıklara aşkı unutturan, hurma ağaçlarının ağzını kurutan, pınarları bitiren bir kıtlık baş gösterdi. Öyle ki öksüzlerin gözyaşından başka su kalmadı ülkede. Gökte, kimsesiz ve dul kadınların ahı dışında duman kalmadı, insanlar üzerlerine yağan bombaların etkisiyle bulutları unuttular. Ağaçlar kurudu bu diyarda.

Dağlarda yeşil, bahçelerde fidan görünmez oldu. Halep şehrinin gül kokulu çarşıları artık barut kokuyordu. Açlıktan çekirgeler bostanları; insanlar çekirgeleri yiyorlardı. Hazin manzara böyleyken çıkageldi bilge ruhlu adam. Ülkedeki savaş ve kıtlıktan bitkinleşmişti. Bir deri bir kemik kalmıştı adeta. Aman Allah'ım! Ne hallere düşmüştü böyle... Sanki açlığın ve yokluğun kurutucu yeli esmişti bedenine.

Oysa bir zamanlar zengin, şan ve şöhreti yerinde, deyim yerindeyse yediği önünde, yemediği arkasında, hem yanaklarından kan damlayan biriydi. Evi, barkı, arabası, çocukları vardı, iş yeri tıkır tıkır işliyor, ticareti düzgün gidiyordu. Savaşta her şeyini kaybetmiş ve suyu kesilmiş balık misali çaresizce çırpınıyordu. Onun bu haline şahit olan dostu çok şaşırdı, nedenini sordu. Sorunca kızdı arkadaşı, bağırıp çağırmaya başladı.

Hey dost nasıl bilmezsin sen? Biliyorsan neden soruyorsun? Ülkemizin üzerine çöken kabusu ve kara bulutları görmüyor musun? Birbirimize merhamet etmediğimiz ve ihtilafa düştüğümüz için gökten bir damla rahmet inmiyor; üstelik her gün yağmur yerine üzerimize bombalar ve füzeler yağıyor. Yerden mazlumların iniltileri yükseliyor arşı alaya, duymuyor musun, sağır mı kesildin yoksa? Bak Kur'an'daki şu ayeti hiç mi okumadın veya duymadın?

"(Ey Müslümanlar! Ey ümmeti Muhammed!)) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluluğunuz vardır) ki; "Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (veya şu düzenden) bizi kurtar, bize kendi katından bir sahip,  bir dost gönder ve bize kendi rahmetinden bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz kimseleri kurtarmak için Allah yolunda savaşmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve neme lazımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir)" (Nisa:75)

Özgürlüğe uçan şehitler şahit

Küfrün örtüsüne kardelen'iz biz

İşkencede tekbir zindanlar şahit

Kutlu bir sevdanın aşığıyız biz.

 

Bugün gökte sis var hava bulanık

Nifak kalpten taşıp çevreyi sarmış

Mızrağın ucunda ayetler tanık

Sanki bir kez daha bunlar yaşanmış.

28 Şubat zemheri soğuklarında Râbblerine şehid olarak yürümüş, şehitleri konu edinen şiiri dinleyince vurdum duymaz adam, 'Biliyorum biliyorum' dedi arkadaşına. 'Bilmez olur muyum? Hem kıtlıktan, depremden  ve savaştan niçin korkuyorsun ki!... Kaldı ki bu dediklerin mazide kaldı, bunları gündeme almaya değmez. Bu arada savaştan ve kıtlıktan kaygı duyman da boşuna... Üstelik başkasının savaştan ölmesi ya da kıtlıktan kırılmasından sana ne!' dedi, pişkince. Adam, yukarıdaki ayet kendisine hiç okunmamış gibi davrandı dostuna...

Yokluğun acısını hissetmiş biri olarak mahzunca baktı adamın yüzüne. Öylesine ki bilgin birinin cahile baktığındaki gibiydi gözlerindeki ifade... 'Deniz kıyısında durup sevdiklerinin suda boğulduğunu gören insanın yüreği nasıl rahat olabilirdi ki? Sen yokluğun, zemheri soğuklarında muhacir olarak yollara düşüp vatansız kalmanın serencamı ve acısını bilir misin?' diye sordu. İşte bu biçarelerin feryadı, yoksulların acısıdır soldurdu yüzümü. Vicdanı ve aklı olan biri, kardeşinin bedeninde bir yara görmek ister mi? Kardeşinin acı ve ızdırap çekmesini arzular mı? Mezhep, meşrep ve kavmiyetinin dar kalıplarına hapsolunmuş, hem bu zaviyeden insana ve dünyaya nazar eden biri mi, derbeder ümmetin acısını hissedecekti? Mümkün mü bu zihniyet müntesiplerini uyandırmak?

Muzdarib adam devamla, 'Bir acım olmasa da yokluk ve düşkünlük içindeki kardeşlerimin acısını gördükçe, tir tir titriyor bedenim. Boğazımdan bir lokma geçmiyor, geceleri gözlerime uyku girmiyor.' Beri tarafta, sevdikleri zindandayken kendini nasıl gül bahçesinde hissedebilirdi insan?' Aynen öyle dostum... Yusuflar için zindan kapıları aralanmadan neyleyeyim baharların gelişini... Hem baharlar Yusufilerle daha güzel değil midir? dedi.