28 Şubat sürecinde FETÖ'nün kumpas ve tezgahlarıyla zindana atılan Yusuflarımız, bir bayramı daha boynu bükük geçirdiler. Allah'ın bu muhlis dostları, sırf Allah rızasını gözeterek camilerde Kur'an dersi verdikleri için, kendilerine ağır cezalar kesilerek yıllar önce zindana atıldılar. O gün bu gündür, bir daha da zindanın kasvetli havasından kurtulamadılar.

Çeyrek asırdır demir parmaklıklar ardından solan güller, yani azizlerimiz sevdiklerine kavuşacakları günü hasret ve özlemle beklemektedirler. Öyle ki, odaların açılıp kapanan mazgal şakırtısı ve kapıların tiz gıcırtısının sesi dahi, Yusufların keder ve dumanlarla dolu gönül dünyalarına bir miktar umut ekmekte, içlerinde yeşeren özgürlüğe kavuşma umutlarını bir nebze de olsa canlandırmaktadır.

Haya ve edep timsali Yusuflarımıza gözaltı sürecinde hayasız teklif ve işkenceler yapıldı. Onlar: "Biz rabbimizden korkarız, haya ederiz. Sizin çirkin tekliflerinize uymakla rabbimize isyan etmiş oluruz" dedikleri için ağır işkenceler gördüler ve zindanları boyladılar. Hem kendilerine; zindandan zindan beğen, dediler. Yusuflar, konuldukları zindanlarda da rahat bırakılmadılar, diyarlardan diyarlara sürülüp ruhlarıyla adeta çarmıha gerilmek istendiler. Sevdiklerinden uzakta, aylarca ziyaretçisiz bırakılıp psikolojik işkenceye uğratıldılar.

Ebedi hayatlarını berbat etmeme adına edebini takınıp Allah'ın çizdiği sınırları çiğnemekten çekinen Yusufların gömlekleri, Allah'tan korkmayan, kuldan da utanmayan hayasız işkenceciler tarafından arkadan yırtılmıştı. Hem şehvetle dünyaya bağlanıp gözlerini dünya hırsını bürümüş bu savcı ve hâkimlerin verdikleri kararların sonuçlarına itiraz edilse de, sonuç değişmiyordu.

Yerel mahkemelerin karara bağladığı dosyalar, Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilen dosyalar jet hızıyla ya onandığı, ya da verilen cezalar az bulunup daha ağır cezaların kesildiği hepimizin malumudur.

Elhasıl bu ülkede din adına mazlumlara karşı hayasızca nice akınlar yapıldı. FETÖ'nün her bir hâkim ve savcısı, kendini birer müçtehit mesabesinde görmüş olmalılar ki, verdikleri her bir karar için hanelerine birer sevap yazılacağını ummakta idiler. Onların işledikleri her bir haram için de; nasıl olsa meleklerin eli bağlıydı. Ne de olsa zatı şahaneleri müçtehid imamlar gibiydiler; 'Ümmetin maslahatı için yaptıkları içtihatlarında; İsabet ederlerse iki sevap, etmezlerse de yine bir sevap kazanıyorlardı' ya...

28 Şubat sürecinde malum medya, Yusuflara kurulan kumpas ve yapılan işkenceler karşısında üç maymunları oynamaktaydı. Yusufiler, daha mahkemeleşmeden müptezel medya tarafından cezaları kesilmişti bile. Aile ve toplum nezdinde, Müslümanların itibarını zedelemek için, medya ve basın üzerinden olmadık iğrençlikleri Müslümanlara isnat edip manşetlerde afişe ettiler. Bu yalan haberlerle toplumda bir nevi algı yöneticiliği yapılmak istenmekteydi.

Hani Allah'tan korkup çekinmeyenin, kuldan da utanmadığı ve çekinmediği malumunuzdur. Bir nebevi hadiste: " Utanmıyorsan dilediğini yap" buyrulmaktadır. Doğrusu Allah'tan haya etmeyen kimden haya eder ki?

Yusuflarımızın arkadan yırtılan bu gömleği ma'sumiyet, mağduriyet ve mazlûmiyet kokmakta idi. Bu gömlek, yalnızca Hz. Yusuf'un zulme ve gadre uğrayışını simgelemekle kalmıyor, aynı zamanda Hz. Yakûb'un gözlerini karartıp belini bükecek bir çileli bekleyişin de başlangıcı oluyordu.

Yakup (a.s'ın) Yusuf'una hasreti 40 yıl sürecekti. Dile kolay, baba oğul çetin, zorlu sabır sınavıyla geçen tam 40 yıllık bir zaman süreci... Haksız gerekçelerle bu mağrur sistemin ve iktidarın gadrine uğrayan Yusuflar hem mağdur, sistemin zulmüne uğradığı için de mazlumdurlar.

 

Yusufların, bu sistemin ahlâki çürümüşlüğü, zevk ü sefayı teşvik etmeleri, içki, eğlence ve fuhşa dayalı yaşam biçimlerini ellerinin tersiyle itip onların davet ettiği bu iğrençliklerden Allah'a sığınıp zindanı tercih etmeleri manidardır. Zindan özü itibarıyla güzel bir yer değil, hiç kimse orayı arzulamaz. Çünkü zindan mahrumiyet demekti, çile demekti ve ıstırap demekti. Ölüm korkusu, anne baba hasreti ve zindan imtihanını aşmak kolay mı?

Lâkin zalim sistemler, kendilerini sağlama alma adına, Müslümanların zaafiyetinden istifade etmeye çalışmaktadırlar. Ahlâki çürümüşlüğün en büyük alameti sayılan zina gayya kuyusunu andıran bir anafor hükmünde olduğu işin şuurunda olan her Müslümanın malumudur.

Şeytanın yaldızlayıp çekici gösterdiği zina ve benzeri fiilleri işleyen insanların, içine düşeceği korkunç, karanlık, dipsiz kuyu ve ebedi zindanlara karşı, mahrumiyet, esaret, sıkıntı ve bütün olumsuzlukları barındıran dünya zindanını tercih eden Yusuflara bin selam olsun!