Yarın Kurban Bayramı, ümmet olarak birlikte bir bayramı daha idrak edeceğiz. Lakîn Filistin, Yemen, Suriye ve Afganistan gibi İslam beldelerimizin hali içler acısı. Ülke olarak da kültürel bir işgal altında olup sömürgeci ABD'nin ekonomik saldırılarıyla karşı karşıya bulunup dolar ve ambargoyla terbiye edilmeye çalışılıyoruz(!). Ülke olarak biz de doların ateşini düşürmek için, faiz oranlarını ha bire yükselterek taarruza  geçmiş bulunmaktayız. Anlayacağınız necaseti necasetle izale etmeye çalışmaktayız. Allah bu ümmete merhamet etsin.

Sözlükte kurban "yaklaşmak, Allah'a yakınlaşmaya vesile olan şey" anlamlarına gelir. Kurban ibadetinin ifa edilmesiyle toplumda insanlar arasında bir 'kurbet', yani yakınlık ve akrabalık bağları güçlenmeye başlanmaktadır. Sırf Allah rızası gözetilerek yapılan bu ibadet, yerküremizin mazlum ve ezilmişlerini hatırlayıp bir nebze ellerinden tutmaya vesile aramaktır.

Bunun yanında, bir Müslümanın zalimler karşısında gerektiğinde 'İbrahim'i bir tevekkülü kuşanıp İsmail'i bir teslimiyet göstererek en değerli varlığını Allah yolunda kurban edebilme fedakârlığı ve şuurunu kazanabilmesi de ayrı bir öneme haizdir. Mısır zindanlarında devrin Firavunlarına meydan okuyan Muhammed Mursi ve dava arkadaşları bunun en güzel örneğidir.

28 Şubat sürecinde, öz be öz kendi topraklarımızda, Rabbinin rızasına uygun bir hayat sürdürdükleri için, zalimlerin eliyle şehid edilmiş ve zindanları boylamış yüzlerce kardeşimiz vardır. Zindanın bu nadide çiçekleri, ne acıdır ki demir parmaklıklar arkasında yılların verdiği hüzün ve hasretle birer birer soluvermekte.

Gömlekleri arkadan yırtılmış bu iffet timsali insanlardan kimisi çeyrek asırdan beridir hala zindanlarda çile çekmeye devam ediyor. Memleket zindanlarında dolaştırılan bu mazlumlardan kimisi bu yolda sağlığını, anne babasını ve en değerli varlığını kaybetti.

Anneler ve babalar Yusuflarının hasretiyle bu dünyadan birer birer göçmekte. Bu haksızlığın vebali devlet ricalinin boynunda değil midir? Haa.. bu arada zindanda bir süre kendisiyle aynı odayı paylaştığım güzel ve yiğit insan, Enver hocayı anmadan geçemeyeceğim: Takriben 18 yıldır zindanda. Enver Kaplan'ın kendisi bir öğretmen, beş altı sene kadar da MEB'de çalışmışlığı vardır.

Zulmün kol gezdiği ve FETÖ'nün düdüğünün çokça öttüğü bir dönemde, Enver hoca FETÖ mensubu savcı ve hâkimlerin kumpaslarıyla derdest edilip zindana atılmış bir kardeşimiz. Tıpkı şehit Halil Kantarcı ve Yakup Köse kardeşimiz gibi. Mütefekkir, şair, âlim ve arif bir kişiliği olan güzel insan, acaba hangi suçtan dolayı müebbet cezayla cezalandırıldı?

Mazlumlara bu ağır cezaları reva gören sözüm ona hâkim ve savcılar, 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra FETÖ'den yargılanıp hapse atılmadı mı? Eee...Şimdi ne değişti? Şu halde FETÖ'cü hâkim ve savcıların kardeşlerimize verdikleri bu cezaların yok hükmünde sayılması gerekmiyor muydu? Ya da bu insanlara yeniden yargılanma yolunun açılması gerekmez miydi? Ağır hasta ve yaşlı olanların cezası en azından ev hapsine çevrilemez miydi?

Yani Brunson gavuruna yapılan bu iyiliğin, en azında onda biri, hapiste ağır hastalara, 25 yıldır zindanda acı çeken, kendi öz vatanında garip ve parya muamelesi gören Yusufi Müslümanlara da yapılsaydı dünyanın sonu mu olurdu?

Bir bayram daha geldi. Her bayramda olduğu gibi bu bayramda da Yusufi ailelerinin bayramı buruk ve hüzünlü geçecek gibi. Bu çilekeşlerin, hükümetin nezdinde ABD'li rahip Craig Brunson kadar da mı bir kıymetleri yoktur? Adam Türkiye aleyhinde casusluk faaliyetlerinde bulunup Pkk ve başka örgütlerle görüştüğü; bunun için 35 yıl ceza talep edildiği halde rahatsızlığı gerekçe gösterilerek ev hapsine alındı.

Enver hoca ve arkadaşlarının yıllarca zindan yollarını aşındırarak piri fani olmuş ebeveynlerinin sesini duyan var mı? Çocuklarının mağduriyetini giderip dualarını almak varken ahlarını almak niye? Otuz altı bayramdır sevdiklerinden ayrı bayramını geçiren Enver hocanın zindanda kaleme aldığı şiiriyle sizleri baş başa bırakıyorum:

Bir bayram daha geldi

Bi bayram daha

Bu duvarlar ardında

Onlarca yıl geçti

Onlarca da bayram.

 

Ahiret sevincimiz; müjdemiz oldu.

Ama çocuksu bayramlarımız dışarıda kaldı.

Ve dışarıda kaldı yetim çocuklar.

İşte o günden sonra hep

Yetim bayramlarımız oldu.

 

Dahası, sevinç ve hüzün aynı bedende

Kiminde sevincin ayak sesleri

Kimi hüzün nöbetlerinde

Kiminde hasret dorukta

Kiminin küskün gözleri.

 

Kiminde sukutu ölüm sanırsın

Kimi yalnız musalla taşı sanki

Sevinç cennet misali

Hep mutlu eder adamı

Hüzün, tuz misali

Azıda çoğu da hasta eder adamı.

 

Hasret, gül gibi

Kokusuyla, rengiyle okşar adamı,

Küsmek, uykusuzluk misali,

Geceler boyu uyutmaz adamı.

 

Sükut, süt misali

Tazesi şifadır, bayatı zehirler adamı

Yalnızlık, iyi kötü arkadaş misali

Bu hangisini seçtiğine bağlı

İyisi dost, kötüsü bozar adamı.

(ENVER KAPLAN)