Yeni sistemin getiri ve götürüsünü görmeden, yenisine büsbütün umut bağlamak ve yüklenmenin doğru olmayacağı kanaatini taşımaktayım. Doğrusu dereyi görmeden paçaları sıvamanın, yani peşin hükümlü olmanın yanlış olduğunu düşünenlerdenim. Başkanlık Sistemi doğru kullanılırsa hep birlikte olumlu yansımalarını göreceğiz inşallah. "At seyisine/binicisine göre kişner" deyimi meşhurdur. Yani insanlar, başlarında bulunan kişinin etkisi altında kalarak onun tutumuna göre davrandıkları ve şekil aldıkları da yadsınamaz bir hakikattir.
Aslında sistemden önce, insanların değişmesi esastır. Zaten İslam'da sistemin kemâlinden önce insanın kemâli hedeflenmiştir. Bunun için Başkanlık sistemi hakkında biraz ümitli olmakla birlikte bir miktar endişe de taşımıyor değilim. Çünkü yönetime rengini veren insanlardır. Bunun için yönetimler, bir miktar da insanların elinde şekillenmekte ve olgunlaşmaktadır. Meseleye bir de bu perspektiften bakınca, sistemin başında kimlerin olduğu ve kimlerin yönettiği de ayrıca önem arz etmekte.
Eski sistemin bir takım kötü uygulamalarının yeni sisteme taşınması, birçok sıkıntıya yol açacağı ihtimali de yok değil. Başkanlık sisteminin rayları zaten daha önce döşenmişti. 24 Haziran seçimlerinin Sayın Erdoğan'ın lehinde % 52.59'luk bir neticeyle sonuçlanmasıyla birlikte, yeni sisteme geçilmesi hususunda Cumhurbaşkanın eli daha bir güçlenmiştir. Bu sonuçla birlikte Başkanlık sistemi için artık geri dönülmez bir yola girilmiştir. Yeni sistemin rayları döşendikten hemen sonra, zaman kaybetmeden, halkı kucaklayan sivil bir Anayasanın yapılarak, yürürlükteki darbe ürünü 12 Eylül Anayasasının belasından insanımızın bir an önce kurtarılması, meclis ve hükümetin birinci öncelikleri arasında olmalıdır.
Başkanlık sistemine yeşil ışık yakan Müslüman halkların, insanları etnik temelde ayrıştıran, kafatasçı, lâik sistemden, yetmedi sözüm ona bu darbe Anayasasından, bir an önce kurtulma beklentisi içine girmelerinden daha tabii ne olabilir? Çıkan sonuç kendimizi kaybetmeden Allah'a hamd u senada bulunmayı ve şükür secdesine varmayı gerektirmektedir. Hakkın ve halkın ittifakı karşısında şerrin ittifakı bir kere daha kaybetmiştir. Özellikle 28 Şubat mağduru bütün Yusufilerin dosyaları bu vesileyle masaya yatırılmalı ve mağduriyetlerin giderilmesi noktasında cesur adımlar atılmalıdır.
İslam tarihini hepimiz az çok okumuşuzdur. Hz. Ebubekir (r. a)'in, iktidara, yani mesuliyet makamına çıkarken Allah'a hamd u senadan bulunduktan sonra, dini ve siyasi görüşlerini şu şekilde açıkladığı malumunuzdur:
"1-Ey Müslümanlar, sizin hayırlınız olmadığım hâlde, sizi idare etmek üzere seçildim. İyilik yaparsam, bana yardım ediniz; kötülük yaparsam, beni doğrultunuz. Doğruluk, emanet; yalancılık da hıyanettir.
2-Sizin yanınızda zayıf olanlar, benim yanımda güçlüdürler, ta ki inşallah onların bu illetini onlardan uzaklaştırayım. Yanınızda güçlü olanlar da inşallah onların üzerindeki hakkı alıncaya kadar yanımda güçsüzdürler.
3-Hangi İslam toplumu Allah yolunda cihadı terk ederse, Allah(c. c) o topluma zillet ve aşağılık verir.
4-Hangi Müslüman toplum arasında fuhuş yayılırsa, Allah(c .c) o topluma vereceği belâ ve cezayı umumileştirir.
5-Allah'a ve Resûlü'ne itaat ettiğim müddetçe, bana itaat ediniz! Şayet ben Allah'a ve Resûlü'ne isyan edersem, artık bana itaat yoktur."
Bu muazzam konuşmanın isterseniz birlikte kısa bir analizi ve tahlilini yapalım:
Birinci husus: Bir kere, bu konuşmanın ta ilk cümlesinde Devlet Başkanı'nda tevazuunun büyüklüğünü müşahede ediyoruz. Hani hitapta şöyle bir ifadeye kesinlikle rastlamıyoruz. "En iyiniz olduğum halde beni seçtiniz" demiyor. Peygamber(s.a.v)`in zor gününde yol arkadaşı olan ve Kur'an mektebinde ders alarak yıldızlaşan Sıddık insan asla böbürlenmiyor, kibre kapılmıyor ve despotlaşmıyor. Ya da yola koyulurken "Bu işi yapsa yapsa ben yapabilirim; benden başkası yapamaz! Ben yönetmeyeyim de halinizi görün" de demiyor.
Buna niçin ihtiyaç duysun ki? Çünkü o, ilhamını demokrasi ve diğer beşeri izmlerden değil, Kur'an'dan ve Allah Resûlü'nün Sünneti'nden alıyordu. Çünkü Peygamber'in sadık dostu, şu hakikati asla unutmuyordu:
"Muhakkak ki Allah, müstekbirleri sevmez." ( Nahl:23)
( Gelecek yazıda devam edeceğiz inşallah...)