Bugün Filistin topraklarında terör estiren siyonist çetenin bütün yöneticileri aynı amaca hizmet etmektedir. İster sağcı ister solcu tanınsın, ister ordu sözcüsü, ister din adamları temsilcisi olsun hepsi birlikte adeta "muharref kitaplarına" eğilmişlerdir. Filistin üzerinde herhangi bir hak iddia etmek için kitaplarında rastlayacakları en ufak bir kanıt dahi onlar için kayda değerdir. Siyonistler işi abartarak her şey sanki Tanrı ile aralarında imzalanan bir "hibe" senedine bağlıymış gibi davranmaktalar. Bu toprakların yerli sahiplerini dışarı atıp oraya yerleşmek için en ufak bir işaret dahi onlar için yeterli sebep sayılmaktadır.
Siyasi siyonizm, Filistinlilerin toprağını işgal etme gerekçesini güya Yuşa Peygambere dayandırmaktadır. Tanrı, Yuşa Peygambere diğer halkları yok etme emri vermiş, Yuşa da bu emri yine Tanrı'nın yardımı ile yerine getirmiştir. Aynı şekilde "Seçilmiş Halk" ve Nil'den Fırat'a kadar uzanan "Büyük İsrail" gibi tezleri de Yuşa'nın kitabına dayandırmaktalar. Bir yönüyle bu kitap, siyasi siyonizm'in temel ideolojisini teşkil etmektedir.
Siyonistler, bu söylemleriyle Allah'ın nebilerine çamur atıyorlar. Tevhidin özüne aykırı bu iftiralarından dolayı Yahudiler, Allah'ın gazabını ve lanetini celp etmişlerdir. Yahudiler bırakın Peygamberlerinin getirdikleri hakikatlere bağlı kalmayı, aksine peygamberlerini yalanlayıp ya sürmüşlerdir veya katletmişlerdir. Peygamberlik esaslarına bağlılık bunun neresinde? Kur'an'ın indirilişiyle Yahudilerin gerçek çehresini öğreniyoruz. Kur'an, Yahudilerin iftira attığı peygamberleri temize çıkararak Yahudilerin gerçek yüzlerini ortaya koymuştur.
Her asrın ve her toplumun sömürgecileri, egemenliklerini haklı bir temele dayandırmaya çalışmışlardır. Sözüm ona Batının mimsiz medeniyetinin edeni çocukları da, işgal ettikleri beldelerde işgal bahanesi olarak "kültür üstünlüğü" ve "ırkının" diğerleri üzerinde "medeniyet taşıyıcılığı" görevini üstlendikleri inancını taşımışlardır. Sömürgeciler, işgallerinde bir sosyal grubun diğeri üzerinde üstünlük iddiasında" din" çok değerli bir öğe sayılmıştır. Yani sömürgecilerin tamamı amaçlarına ulaşmak için dini bir sömürü aracı olarak kullanmışlardır. Emperyalist emelleri için yeri geldikçe dini hakikatleri ters yüz etmişlerdir. Siyonist Yahudiler de aynısını yapmaktan geri kalmamışlardır.
Eğer insan, sapkın ruh haliyle kendisini "Tanrının seçilmiş kulu" olarak görmeye başlarsa bunun arkasından "O mutlak güç" adına yeryüzünde "görevli" olduğuna inanmaya başlar. Zaten haçlılar da bu mantalite ile Avrupa sokaklarında avare ve serseri dolaşan yüzbinler Hıristiyan gencin ayyaş kafasına girerek onlara büyük vaatlerde bulunmuşlardı. İslam beldelerine saldıkları vahşi köpeklerine Müslümanların kafatasında şarap içirttiler.
Fransızlar Afrika Kıtasında milyonların kanına girip kıta insanının yeraltı yerüstü ve zenginlik kaynaklarını talan etmezden önce herhalde, " Hey dostlar! Ben vahşi Kapitalizm adına ülkenizi talan etmeye, namusunuzu payimal etmeye geldim" diyecek hali yoktu. Aksine onlar işgale girişirken: "Fransızlar yeryüzünde Allah'ın koludur" diyerek din adına talan ve katliamlarda bulunmuşlardır.
Beri tarafta ABD askeri birliklerini Vietnam'a gönderirken Kardinal Spellman:"Siz İsa'nın yeryüzündeki askerlerisiniz" sözleriyle dini telkinde bulunmuştu. Yani peygamber adını kullanıp –haşa- peygamber adına mazlum bir halkı katletmişlerdi. Zira peygamberlik mesleğinde zalime karşı mazlumun elinden tutmak esasken, sömürgeci zalimler peygamber adını kullanıp katliamlarda bulunuyorlardı.
Ümmetin bağrına saplanmış bir zehirli hançer olan siyonist israil, vahşi "apartheid: ırk ayırımı" politikasının şampiyonluğunu kimseye kaptırmamaktadır. Seçilmiş bir halk olarak Filistin topraklarında bulunduklarını iddia ediyorlar. Oysa "seçilmiş halk" düşüncesi tarih açısından çocukça bir iddiadan ibarettir. Hiç şüphesiz askeri, siyasi ve ekonomik yönden güçlü devletler de kendi tarihlerini yazarken benzer şeyleri söylemişlerdir. Yazdıkları kitaplarda, kendilerini "üstün kavim" görmüşler veya seçildiklerini öne sürmüşlerdir.
Seçilmiş halk düşüncesi tarih açısından siyasi bir cinayettir. Zira bu düşünce tarihte olduğu kadar günümüzde de saldırıyı kutsallaştıran bir düşüncedir. Bu düşünce, siyonistlerin yayılma ve egemenlik tutkularını körükleyen bir düşüncedir. Eğer teorik açıdan "seçilmiş bir halk" varsa haliyle bir de "kovulmuş bir halk" olacaktır.
Doğrusu bu efsane üzerine kurulu her politika, olumsuzluğa ve başkalarını reddetmeye doğru bir gidişe yol açmaktadır. Bu düşünceyi baz alan işgalci israilli yöneticilerin bir halkı nasıl yok saydığını ve dağıttığını gördük. Meseleye öylesine köstebek bakışı ile değil de, tam insani bir bakış yöneltecek olursak ancak sağlıklı bir sonuca ulaşmamız mümkündür.
Bunun için HAMAS'ın "Büyük Dönüş Yürüyüşü" nü anlamlı ve isabetli buluyorum. Bütün Dünya Müslümanlarının bu yürüyüşe destek olması temennimizdir.
Siyonist çeteye karşı direnen Hamas'a selam olsun!