Garip bir zaman diliminden geçiyoruz, teknolojik gelişmelerin insanoğluna sunduğu imkânların ve fırsatların haddi hesabı yok. Öyle ki android bir telefon sayesinde dünya insanın avuçlarına sığabilecek pozisyona gelmiş. Bir avuçta kim, neyi arıyorsa onu bulabilecek durumdadır. İnsan, ilim, bilgi; okyanuslar, kıtalar, ay, güneş ve feza hakkında merak edilenler, keşfedilenler, tartışılanlar, tezler, antitezler, analizler bir dokunuş mesafesinde insana amade adeta.

Sadece bunlar mı; tabi ki hayır. Tabir yerindeyse aklınızdan her ne geçiyorsa helali haramına bir anda ulaşma imkânı söz konusu olmuş. Vaziyet bu olunca kanaatimce teknolojik imkânlar sunduğu kolaylıkla beraber insanoğlunun sorumluluğunu, yükümlülüğünü de kat be kat artırmıştır. Çok uzak değil daha 10 yıl 20 yıl önce bile ilme-bilgiye ulaşmak o kadar kolay değildi. İlim ve bilgi ancak kendisini ilme adayanlarda, zaman ayıranlarda, fedakârlık ve özveriyle yola çıkanlarda olurdu. “Bilmiyorum” en geçerli bir mazeretti. Bu gün ilme-bilgiye ulaşamayan kalmamış, miller uzaklıktaki bir seydaya-alime internet üzeri yazışmadan görüntülü konuşmaya kadar, türlü türlü tariklerle bire bir ulaşmak mümkündür. Yani anlayacağınız dini vecibelerde, hayatın hemen hemen her alanında artık “bilmiyordum” demek geçerli bir mazeret değildir. Diğer yandan teknolojik imkânların, iblisi malzemeleri de bir tık kadar yakınlaştırması yediden yetmişe insanoğlunun imtihanını zorlaştırmakta, yükünü ağırlaştırmaktadır. Kabul etmek gerekir ki “inne meal usri yusra” sırrınca sünnetullah budur. Allah –azimuşşan- kolaylıkların için zorlukları, zorlukların bağrına kolaylıkları derç etmiş, imtihan bu.

Fakat kem gözden sakındıklarımız, vaveylayla ateşten kurtarmaya çalıştıklarımız maalesef kendi evlerinde muhafazasız şeytanilerin cazibe, hile ve desiselerine kapılabildiğini görebilmekteyiz.

Bu durumda bize düşen zirve seviyede teknolojik imkânlardan yararlanmak; fakat şerrine karşı, oluşturduğu tahribata karşı uyanık olmaktır. Şunu katiyetle bilelim ki kesinlikle bizi ve ailemizi ateşe sürükleyecek en büyük tehlike ve düşman dışarıda değildir. Teknolojik imkânlarla iblis yuvalarımızda,  avuçlarımızdadır.

Evet, en büyük tehlike, kötülüğü emreden nefislerimiz ve gafletimizdir. “Nefis her daim kötülüğü emreder” (Yusuf/53) sırrınca başta kendi nefislerimizin olmak üzere yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten muhafaza ile mesul olduklarımızın özellikle bu zamanda fazlasıyla nefisle cihadına ihtiyaç duyulmaktadır.

Tüm bunlar bir yana Resul-i Ekrem’in –aleyhissalatuvesselam- Uhud savaşı dönüşünde “küçük cihat bitti, şimdi büyük cihat vakti” deyip, büyük cihadın da nefisle mücadele olduğunu belirtmesi bile mevzunun ehemmiyetini fazlasıyla ortaya koyuyor.

Şehit El Benna da bu minvalde ihvanına “nefsinizle şiddetli bir şekilde mücadele edin ki, onun yularını ele alasınız; gözünüzü haramdan ayırın, duygularınıza hâkim olun” diyerek bu mücadelenin daha duyguların hâkimiyetinden başladığını salık veriyor.

Yani anlayacağımız nefsi muhasebe, murakabe ve salih amelle nefse ve gaflete karşı daima cihat meydanında olmalıyız.

Öyleyse “Muhakkak, nefsini temizleyen kurtuluşa erdi.” (Şems/9) Kelam-ı Kerim’in fermanı çerçevesinde nefsi kötülüklerden arındırmanın ve salih amelle pak etmenin derdini kalplere perçinlememiz de elzemdir.

Bu bizi ve maiyetimizdekileri sanalda ve reelde etrafımızı çepeçevre saran iblisane mahlûkların şerrinden bir nebze emin kılacaktır, inşallah.

Rabbim, bizi de teknolojik imkânlardan sonuna kadar yararlanan, zararlarına karşı uyanık olan ve en başta kendi nefsiyle mücadele edenlerden eylesin. Vesselam.