Zaman akıyor, ömür eriyor. İnsanoğlu her güneş batımında bir sayfa kapatıyor, her yeni güne yeni bir sayfa ile uyanıyor. Hayat, zaman, ömür, iş, yoğunluk, tecrübe, ast, üst, hiyerarşi, bilgi, zenginlik, fakirlik, yokluk, varlık, konum, mevki, makam, atama, mal, mülk, çocuklar, eş, arkadaş, akraba, okul, öğrenci, öğretmen, projeler, ziraat, diploma, etiket, medya, seçme, sanal, reel…
Liste uzadıkça uzuyor, her biri hayatımızdan çalabildiğini çalıp gözümüzden kayboluyor. Tüm bunların içerisinde her alanda önümüze çıkan ve başköşeye oturan özellikle iki kelime dikkatimi çekti. Birincisi bilgi, ikincisi tecrübe’dir. Bilgi ve tecrübe bazen beraberinde atamayı, bazen diplomayı, bazen konumu, bazen etiketi, bazen de makamı sürükler getirir. Fakat görmezlikten gelinmeyecek gerçek şu ki sınıfta öğretmeni, kurumda müdürü, işyerinde ustabaşını, camide imamı, mahkemede hâkimi öne geçiren en önemli hususiyetlerin başında teori olarak bilgi gelir. Teori, pratiği; pratik de tecrübeyi getirir. Konum, makam, mevki, etiket ne olursa olsun; bilgisiz ve tecrübesiz anlamsızdır. Bundan dolayı bilgi, tecrübe ve konum birbirinden bağımsız düşünülemez. Hatta birbirinin vazgeçilmezleridir. Netice öğretmen bilgisiz, tecrübesiz ve pozisyonsuz olamadığı gibi sınıf da öğretmensiz olamaz.
Nasıl ki sınıf öğretmensiz, ordu komutansız, işyeri ustasız, aile reissiz, kurum müdürsüz olamadığı gibi yani insanın dünyaya bakan ve topu topu elli altmış bilemediniz yetmiş yılına tekabül eden yüzü rehbersiz ve öndersiz olamıyorsa, ahirete bakan sonsuz bir hayata açılacak olan maneviyat yüzünün rehbersiz, öndersiz olması akıl kârı mı? Asla değil.
Bundan dolayı “Malikiyevmiddin” on binlerce peygamberi insanın manevi dünyasına ışık saçsın diye vazifedar kılmıştır.
Neden mi?
Çünkü dünyanın, hayatın asıl maksadı imtihandan öte bir şey değil. Kelam-ı Kerim bu hususta, insanların ve cinlerin yaratılışının, dünyada nefes alıp verişinin asıl maksadı hakkında “illaliye’budun” der. (Zariyat-56)
Bu münasebetle Âlemlerin rabbi, insanın “illaliye’budun” çerçevesinde imtihanın hakkını vermesi için insana bahşettiği akıl nimetinin üzerine bir de insanoğluna kılavuz mahiyetinde vahiy öğretileri göndermiş, rehber-önder mahiyetinde peygamberler tayin etmiştir. Adem oğullarına ilk tayin edilen rehber, önder aynı zamanda ilk insan olan Hz. Adem –aleyhisselam-‘ın kendisidir. Şanı yüce Allah, ilk peygamberden sonra da kimi peygamberleri aynı dönemde aynı kavme, kimi peygamberleri aynı dönemde ayrı kavme, köye veya beldeye tayin etmiştir. İlk peygamberin görevlendirilmesinin üzerinden binlerce yıl sonra da insanoğluna son peygamber Hz. Muhammed –salallahu aleyhi vesellem-‘i rehber-önder olarak seçmiştir. İlk peygamberden son peygambere dek, her bir peygamber Allah’tan aldıkları emir ve nehiyleri tebliğ vazifesiyle kavimlerine aktarmanın yanında hayata taalluk eden her hususta da kavimlerine öncülük etmişlerdir.
Kelam-ı Kerim, Hz. Resulullah şahsında peygamberlerin örnekliğini biz mü’minler için “usvetun hasene” (Ahzap-21) diye ifade eder.
Öyleyse biz de Şehit Üstad Hasan EL BENNA gibi “Allahu Gayetuna”nın akabinde. Hz. Resulullah -salallahu aleyh vesellem-‘in her hususta bizim için “usve-i hasene” olduğuna, kaid, misal, öğretmen, komutan, rehber ve önder olduğuna, dünya âleme ilan ederek “verresulu kaiduna” diyoruz Rabbimizin, bizi “gayemiz Allah’tır” düsturunu özümsedikten sonra “önderimiz Resullullah’tır” düsturuyla da hayatını tezyin edenlerden kılması temennisiyle, vesselam.