Dördüncü nesil savaş konseptinde “Hedef ülkede kendi gurubunu oluşturarak” oraya müdahil olma söz konusudur. Post-kolonyalizm dönemi olarak kabul edilen II. Dünya Savaşı sonrasında emperyal güçlerin-özellikle de ABD ve Sovyet (Rusya) İmp.`nun uyguladığı bu yöntemde kullanılmaya uygun kişi veya kurumlar özel çalışmalarla etkili araçlara dönüştürüldüler.
Uzun yıllara yayılan bu çalışmada sabırla ilmek ilmek dokunan kişi istenen kıvama getirildiğinde yoğun bir uluslararası PR (Halkla İlişkiler) çalışması ile hedef ülkeye, insanlarına sunulur. Bu çalışmanın en çarpıcı örneklerinden biri General Halife Hafter`dir şüphesiz. General Hafter, Kaddafi iktidarında kıdemli bir subay iken 1978-1987 yıllarında yaşanan Libya-Çad savaşında ordunun zaafiyetleri ve sebebiyle görevden alınır, bilahare sınır dışı edilir. İslam Dünyasını yakından takip eden CIA`nın girişimiyle ABD`ye götürülen Hafter; CIA merkezinin bulunduğu yere 5 millik mesafede 1990-2011 arası konuk edilir.
2011`de tamamen planlı bir çalışmanın sonucu olarak başlayan Libya iç savaşı başladığında ülkesine geri gönderilen Hafter, emrine amade birlikler bulmuş ve CIA-MIG-DGS`nin (Fransız istihbaratı)` ayarladıkları bir kısım eski subaya komuta ederek “General” rütbesiyle sahne alır. Kaddafi devrildiğinde yönetimi ve ülkenin büyük çoğunluğunu ele geçiren İhvan yanlısı İslami guruplara karşı harekete geçe Hafter “Libya idare temsilciler meclisi” adına hareket ettiğini iddia ederek ülke içi bir unsur olarak meşruiyet iddiasıyla 13-07-17 tarihinde ülkenin en büyük ikinci şehri olan, Bingazi`yi ele geçirir.
Libya`da ağırlığı günden güne artan Hafter, 2018`deki seçimlerde başkanlığa aday olacağını açıklayarak Libya`nın geleceğinde söz sahibi olduğunu-olacağını ilan etti. Her ne kadar emekli asker dense de, gerçekte ülkesinden sürülmüş olan bu eski askerin arkasındaki güçlerin ve içerisinde bulunduğu ittifakların bilinmesi halinde Libya için çizdiği gelecek perspektifi anlaşılabilir.
Libya şuanda üç parçaya bölünmüş durumda. Sirte ve çevresindeki kırsal alan DEAŞ`ın elinde. En büyük şehir ve başkent olan Trablus 2011`den bu yana İslami gurupların kontrolünde, ülkenin geri kalan kısmı da G. Hafter`in elinde. İç savaşın başında olduğu gibi Fransız ve İngiliz özel kuvvetlerine bağlı birimler ülkede (ama bu kez Hafter ile birlikte) yoğun faaliyet içindeler. Trans Atlantik Paktının mezkur istihbarat örgütleri de tüm güçleriyle Hafter`in arkasında duruyorlar. Bunlarla beraber İsrail`inde Hafter`e özel bir ilgi gösterdiği görülüyor. “The New Arabia”ya konuşan Hafter`in üst düzey bir komutanı “İsrail ile son iki yıldır gizli görüşmeler yapıldığını ve İsrail`in Hafter`e hafif askeri teçhizat yardımı yaptığını” söyledi. Tabi İsrail`in bu yakın ilgisi uluslararası medyanın da mesaj olarak Hafter`i meşru bir aktör gibi göstermesine yol açıyor. Dikkat edilirse Hafter ve ordusu aleyhine tek bir haber geçmemektedir.
Hafter`in bölgedeki doğal müttefikleri ise onunla aynı mantaliteye sahip olan Sisi`nin Mısırı, Suudi, BAE, Bahreyn ve Muhammed Dahlan`dır. Ortadoğu`nun bu yeni müttefikleri kısa bir süre önce Mısır`ın Libya sınırında açılan Ortadoğu`nun en büyük askeri üssün açılışında oldukça samimi pozlar vermişlerdi. Son birkaç yıldır BAE ve Suudi`ye ait petrol tankerlerinin Libya açıklarında kaçak yollarla yükledikleri Hafter`e ait petrolü dünya pazarında sattıkları zaten biliniyordu. Gerek batılı güçler gerekse de Arap müttefikler Libya`da İslami yönetime/yapıya razı olmadıklarını alenen gösteriyorlar.
ABD ve batılılar devamlı “Medeniyet götürme-özgürleştirme-demokratikleştirme misyonuyla” İslam Dünyasını tahkir edip dururken mevcut (diktatör) krallıkları desteklemesi ve Müslümanlara yeni diktatör arayışına girme sebepleri incelenmeli ve sorgulanmalıdır.