Ortadoğu`daki siyasi ve askeri krizler her ne kadar İslam dünyasının birinci gündem maddesi olsa da bu bölge dünyadaki tek kriz bölgesi değil. Hata niteliği ve doğuracağı sonuçlar itibariyle Baltık (Doğu Avrupa) Asya pasifik bölgelerindeki problemler daha büyük tehlikeler barındırmaktadır. Özellikle Asya pasifikte yaşanan gelişmeler ve görece zayıf Kuzey Kore`nin başat hegemonik güce (ABD`ye) yersiz meydan okuyuşu bu bölgeyi dünyanın en tehlikeli yeri haline getiriyor.
Maalesef kabul etmek zorundayız ki; bugün İslam ülkeleri arasından küresel güçlere rakip olabilecek veya onları tehdit edebilecek herhangi bir ülke bulunmamaktadır. Bundan dolayı Ortadoğu bağlamında birbirleriyle çekişen küresel aktörlerin hesapları “pastadan daha büyük bir pay” almaya çalışmaktan ibarettir. Bu pay için de çekişmeyi savaş boyutlarına götürmeleri gerekmez. İlanihaye oturup yeni bir “paylaşım antlaşmasıyla” bu çekişmeyi noktalayabilir ya da dondurabilirler.
Ancak tehdit ve tehlikeler büyük güçlerin sınırlarında bitiverdiğinde tepkileri çok daha sert olur. Sonuçta “Güç temerküzünün (yığınının)” mantığı da budur. Bir süredir Baltık ve Asya Pasifikte yaşanan gerginliklerde böyle bir tehdit algısı yaşanmaktadır. Baltık`ta Rusya. Ve NATO tarafından “çevrelendiğini” ve arka bahçesi olarak gördüğü ülkelerin düşman safına geçtiğini görerek bunu ulusal güvenliğine ciddi bir tehdit olarak yorumluyor.
Aynı şekilde Asya Pasifikte ekonomik etkisi gittikçe Artan Çin, ABD.`nin “Tayvan Sorununu” gerekçe göstererek güney Çin denizine yani en rahatsız olduğu bölgeye savaş gemileri göndermesini ulusal güvenliği açısından bir tehdit olarak algılıyor. Çin kalabalık nüfusunu eko politik ve askeri bir güç unsuruna dönüştürüp yaşlı kıtanın ötesinde etkin olmaya çalıştıkça ABD bunu ulusal çıkarlarına tehdit görüp çini çevreleme konusunda daha ciddi adımlar atıyor.
Trump`ın evangelist-siyonist kadrosu seçim öncesi temel hedefleri olarak Asya Pasifik bölgesini işaret etmelerine rağmen, israilin hamleleri neticesinde bir dönem Ortadoğu`ya odaklamak durumunda kaldılar. Son günlerde Kuzey Kore tarafından gerçekleştirilen uzun menzili balistik füze denemeleri ABD başta olmak üzere Batı Dünyasına tehdit içerdiği için ABD yönetimi en üst perdeden Pyongyang`ı hedef tahtasına oturtarak Asya-Pasifik bölgesini yeniden önceliği olarak ilan ediyor.
ABD Dış İşlerinin K. Kore için “Sabrın sonuna gelindiği” şeklindeki açıklamalarını Trump`ın sert çıkışları izledi. Trump son olarak Varşova ziyaretinde “K. Kore`ye karşı atacak çok sert adımları olduğunu…” söyleyerek yakın zamanda yapılması muhtemel bir müdahalenin sinyalini verdi. Hâkeza Hilary Clinton da Demokratlar adına yaptığı açıklamada “Stratejik sabır politikasının artık geçerliliğini yitirdiğini…” belirtmesi ABD`nin ulusal tehdit algısının nasıl karşılık bulacağı konusunu anlamak açısından önemlidir.
Soğuk savaş döneminde ilk vekâlet savaşının yaşandığı (1950-1953) Kore yarımadasında bir ateşkes sağlanmış ama kalıcı bir anlaşma yapılamamıştır. Kardeş Kore halkı üzerinden savaşan küresel güçler dün olduğu gibi bugün de başkalarının topraklarında birbirlerini alt etmeye çalışıyorlar. Dün (2. Dünya savaşında) Japonya yenilmiş ve teslim olmaya hazır iken ABD hususun Rusya`ya (SSCB`ye) gözdağı vermek ve atom bombasını denemek için Japonya`ya nükleer saldırı yaptı. Bugün de ABD, K. Kore`ye karşı palazlanırken aslında Rusya ve Çin`e gözdağı veriyor. Küfrün didişmesi zilletlerini doğursun.