Irak ordusu ve koalisyonun dokuz aylık operasyonuyla ele geçirdiği Musul`dan sonra, tutunmakta zorluk çeken DEAŞ`in geleceği ve son gelişmeler ile ilgili tartışmalar en üst düzey bürokratlar ve güvenlik uzmanları tarafından sürdürülmektedir.
Bu tartışmaların can alıcı iki noktası var. Bunlar: DEAŞ ile ilgili olanlar ve Suriye-Irak ile ilgili olanlardır. Her iki nokta da İslam coğrafyasını ve ümmeti birinci dereceden ilgilendirmektedir.
DEAŞ ve sonrasıyla ilgili senaryolara bakıldığında her yönüyle kaotik sorunların sahne aldığı görülür. Örneğin şu sorular sağlıklı cevap bulamamaktadır; DEAŞ, Rakka ve Deyr-ez zor`dan sonra küçük kasabalarda tutunmaya çalışacak mı, tutunabilecek mi, koalisyon DEAŞ`ın elindeki yerlerin ne kadarını hangi oluşuma bırakacak? PYD-PKK DEAŞ`la ilgili senaryolarda ne kadar müdahil olacak? Belli bir lider kültü olmayan DEAŞ bağrında doğduğu El-Kaide`nin “küresel cihad” stratejisine (belli bir merkez olmadan) geri mi dönecek?
Her ne kadar ideolojik bir kurtuluş hareketi olarak ortaya çıksa da DEAŞ İslam`ı iyi temsil edememiş ve batılı istihbarat örgütlerinin elinde kullanışlı bir araca dönüşmüştür. Bu yapı eliyle hem samimi nice genç davetçi cephelerde birbirlerine kırdırılmış, hem binlerce sivilin ölüm ve kaybına, şehirlerin tarumar edilmesine sebep kılınmış, hem İslam Dininin dünyada hızlı yayılışına set çekilmiş hem de Suriye-Irak-Libya-Yemen ve Somali`de sınırların yeniden çizilmesine zemin hazırlanmıştır. DEAŞ`ın ihraç ettiği mobil militanlarla devletlerin yeni tedbirler almaları Müslüman halkın yaşamını zorlaştırıcı yasalar çıkarmaları ve İslam hakkında negatif algının oluşumuna sebep olmaları da cabası…
Tartışmaların ikinci can alıcı noktası olan İslam coğrafyasının Ümmetin gördüğü-göreceği zarara bakıldığında da DEAŞ ve sonrasının çok etkin olduğu-olacağı görülür.
DEAŞ`ın varlığını kendi planları için bir fırsat olarak gören Haçlı Siyonist akıl “Büyük İsrail`e” giden yolun kilometre taşlarını döşerken, İslam dünyasıyla olan kadim savaşında ezici bir galibiyet elde etmenin yolunu aramaktadır.
Siyonistler 1982 Tel Aviv merkezli protokolün ayak izinde hareket ederek çevre ülkeleri adım adım parçalara ayırmaya başlarken Evangelist veya Neo Con Hristiyanlar da haçlı ruhuyla İslam dünyasına yönelik işgal hareketlerine başladılar.
Hâlihazırda sınırları değişmiş görünen mezkûr İslam ülkelerine yenileri katıldıkça ümmet daha fazla kan kaybedecek ve tabi İsrail gücüne güç katacaktır.
Kaldı ki Ortadoğu`da başlayan geniş harita kompleksi BM`de resmiyet kazansa dahi iç çatışmalar ve kanlı savaşlar son bulmayacaktır. Kendince iyi bir rüzgar yakalayan Haçlı-Siyonist ittifak İslam dünyasının toparlanmaması için elinden gelen her türlü taktiği uygulayacaktır. Şimdilerde konuşulan DEAŞ sonrası Suriye ve Irak`ın geleceği konusu ele alınırken de bu husus göz ardı edilmemelidir. Yani her ne olursa olsun bu şer ittifak, yaktıkları ateşin alevleri çevre ülkeleri de yaksın diye her türlü yakıtı kullanacaktır.
Ayrıca komşu ülkelerin Proxy War (vekâlet savaşı) konumlanmalarına bakıldığında aslında Suriye ve Irak`ta üst bir evreye geçtiği görülecektir. Artık örgütleri destekleyen eller görünecek ve asıl büyük oyun başlayacaktır. Bu bölge için kötü emelleri olan ülkelere bakılarak yeni ve etkili kamplaşmalara gidilmelidir.