Mevsimler içinde ilkbahar, en canlı en renkli ve en güzel olanıdır. Doğadaki canlılar için yeniden dirilişin, varlık âleminde yeniden boy gösterişin, sembolü olan ilkbaharda yağan yağmur: bereket ve can suyu görevi görür. Sünnetullah gereği doğa, yeni bir döngü için hazır hale gelir, insanoğlu kendi imtihanı ile meşgul iken tabiatta her an mucizeler eşliğinde büyük değişimler yaşanır.
2017 Nisan`ı tıpkı doğadaki değişim ve dönüşüm hadisesi gibi Türkiye`nin önünü açabilecek nitelikte önemli olaylara sahne oldu. Bunların ilki: her yıl mutat hale gelen Peygamber Sevdalılarının büyük bir özveriyle düzenlediği “Kutlu doğum etkinlikleridir.” Bu yıl için seçilen temanın “Hak ve ibadet” eksenli olmasının, mütedeyyin yöneticilere ayrıca bir mesaj olduğu yadsınamaz. Özellikle “28 Şubat (ETÖ) ve FETÖ mağduru” olan değişik İslami guruplardan yaklaşık 3050 Müslümanın hala cezaevlerinde tutuluyor oluşu “Ben Hakkı (ve adaleti) inşa etmek üzere görevlendirildim…” diyen Hz. Peygamberi örnek aldığını, Onun yolunda olduğunu iddia eden idareciler için ciddi bir eksikliktir. Mezkûr mahkûmların zindandaki varlıkları, muhafazakâr olduklarını her fırsatta dile getirenler açısından turnusol kâğıdı olmaya devam edecektir.
Nisanda vuku bulan asıl devrimsel değişim ise 16 Nisan referandumu oldu. Batı taklitçisi ve İslam karşıtı olan ittihat terakki zihniyetinin 150 yıllık fiili hâkimiyetini sona erdirmeye yönelik bir seri girişimin en önemli adımını atan aklın salt reis-i cumhurdan müteşekkil olduğunu söylemek safdillik olur. Anlaşılan o ki güvenlik bürokrasi de sistemin değişmesinin Türkiye`nin prangalarından kurtulmasına bir üst sınıfa çıkma yolunu açacağına ikna olmuş görünüyor.
Tabi bu zımni anlaşmanın veya sessizliğin karşılığı olarak: her hangi bir örgütün /cemaatin /yapının… Tek başına ülke yönetimine hâkim olması veya öyle bir yapının devlette yerleşmesine bir daha göz yumulmaması konusunda mutabık kalındığı şeklinde izlenimler var.
Belli bir kesim tarafından 15 Temmuz vakasını fırsata çevirerek her konuyu FETÖ ile ilişkilendirip… İslami kesimleri hedef tahtasına oturtmaları sürüp giderken, 28 Şubat mimarlarının yeniden kilit noktaları tek-tek ele geçirdikleri görülüyor. İslami kesimler FETÖ`den zulüm gördüklerini ve ondan beri olduklarını anlatmakta yetersiz kalıyorken, Mao`cu ve azgın İslam karşıtı olan Perinçek grubunun özelikle ordu ve Mit`teki kadrolaşması dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumdadır.
Buradan da anlaşılan o ki “profesyonellerin yazılı olmayan anlaşmaları hiçbir zaman bağlayıcı değildir.” Bu tür antlaşmalar çoğunlukla zaman kazanmak amacıyla yapıldığından her kesim, maximum kazanç hesabı yapar.
Son dönemlerde inançlı kesimin siyaset arenasından (yani yönetimden) uzaklaştırılmaya çalışılması bunun yanında seküler, milliyetçi ulusalcı, Kemalist ve yalçın küçük-D. Perinçek gibilerin gölgesindeki unsurların boş kadrolara yerleştirilmeleri oldukça manidardır.
1,5 asırdır Türkiye`deki her siyasi depremden sonra sistemi kendi ideolojilerine göre şekillendiren müesses nizamın sahipleri bir daha sessiz ve derinden iktidara oynamaktadırlar. Oysa referandum sonrası İslami kesimler düğün bayram etmiş, zafer naraları atmıştı. Temennimiz, sistemi değiştirmek hedefiyle yola çıkanların o sisteme dönüşmemesi ve hayali kurulan gerçek zafere kapının aralanmasıdır.