İnsanlık tarihi medeniyetler ve kültür havzaları üzerinden okunur. Arnold Toynbee`ye göre tarih boyunca geliştirilen medeniyet sayısı 26`dır.
Bu medeniyetleri de yüzlerce kültür havzası beslemiştir. Bugün yeryüzünde ikisi ciddi, ikisi de sahneden çekilme süreci yaşayan toplam dört büyük medeniyetten bahsedilebilir. İlk ikisi; kıyasıya çarpışan batı ve İslam medeniyetleri, diğer ikisi ise Batı`nın yaşam tarzını içselleştirip özümseyen Çin ve Hint medeniyetleridir.
İslam medeniyeti: hâkimiyet noktasında altın çağını geride bıraksa da; total düşünsel birikimi, dinamik yapısı ve enerjik gençliğiyle tek alternatif olarak sırasını zorlamakta. Batı medeniyeti ise üç yüz yılı bulan emperyal hâkimiyetinden sonra hızlı bir çözülme sürecine girmiş bulunuyor.
Batı medeniyetinin insanlığa en büyük katkısı bilim ve teknoloji alanında olmuştur. Ancak bunun da yağmaladığı -sömürdüğü diğer medeniyetlerin birikimlerinin toplamı olduğu aşikârdır. Hem kadim medeniyetlerin bıraktığı bir kısım harika eser gibisini hâlâ ortaya koyamadığı da ayrı bir gerçektir.
Batı medeniyeti ile ilgili tespitleri ona rakip/düşman olanlar yaptığında tepkisel olarak algılanır, bundan dolayı batıyı ve o çok büyütülen medeniyet tasavvurunu bir de Batılı yazar ve düşünürlerden dinlemekte fayda var.
20. yy Fransa`nın düşünürlerinden j.p Sartre: “Avrupalı adam olmayı, ancak köle edinmek ve canavarlar yaratmakla başarır” der.
Roger Garaudy, batının çıkmazına çözümü önce komünizmde arar onun da aynı felaketin farklı bir versiyonu olduğunu görünce şöyle der: “Batı tarihin en büyük canisidir.” Çağın medeniyetini iyi analiz eden cins kafası Jean Baudrillard; İslam`ın terörle özdeşleştirilip hedef haline getirilmesine şu şekilde isyan eder: “İnsanlığın önündeki tek seçeneği yok ediyoruz”.
Batı medeniyetinin düşünsel kilometre taşlarından Nietzche(niçe) bile gidişatı şöyle eleştirir: “İslam`ı yok etme savaşı vermek yerine, bizim kültürümüzden daha derinlikli olan İslam kültürü önünde diz çökmeliydik”
Heidegger Batı medeniyetinin teknolojisi için: “vahşi bir canavar” nitelemesi yapmıştı.
Octave mannoni; Avrupa kolonyalizmini/batı medeniyetini “mizontrop-insan düşmanı bir uygarlık” olarak tarif eder.
Mea culpa-kusur itirafında bulunanlar kervanına Batı medeniyetinin ciddi eleştirmelerinden immanwel walllerstein de katılır: “(Batı)emperyalizminin her zaman ahlaki bir savunusu olmuştur ‘medeniyet misyonu` diye. Kurbanların bu sahte ahlaka direnmeleri apaçık erdemdir.”
Büyük roman yazarı Amin Maalouf ise Batının şişirilen balonunu şöyle yorumlar “ekonomik alanda batılı modelin zaferi, tuhaf biçimde zayıflamasına yol açtı.”
Batının bağrında yetişen Heidegger batı medeniyetinin sorununu “varoluşa, varoluşsal saldırı” olarak yorumlar.
Büyük düşünür Roger Garaudy vefatından kısa bir süre önce, engin birikimi ve uzun tecrübesinin ışığında şunları söylüyordu: “ Batı Avrupa`dır; dünyanın içinde hiçbir zaman büyük bir dinin doğmadığı tek yeri tek parçasıdır… Batı medeniyeti insanı üretim ve tüketime, ruhu akla, sonsuzu kemiyete indirger… Batının kültürel monologunun dönemi artık geride kaldı. Ayrılmalarının ve hegemonyasının vakti de geçti…”
Aldous huxley, batının baskın olduğu bu çağı şöyle tanımlar: “Çağımız bir gürültü çağı, fiziksel gürültü, zihinsel gürültü, arzunun gürültüsü. Teknoloji ve reklam sessizliğe saldırıyor onu boğuyor adeta…”
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Batı hayranlığına müptela olmuş, Batının değer(sizlik)lerini amentu haline getirmiş çok sayıda aydın akademisyen yazar-çizer… Batının gönüllü hizmetkârlığını yaparken, batıda yetişen birçok vicdan sahibi entellektüel…düşünür; insanları Batı(l) rüyadan uyandırmaya çalışırlar. Bunun sebebi de ; “Onlar olaya İslam karşıtlığı vs. üzerinden bakmadıkları için Batı`nın ruhunu ve kalbini kaybettiğini görebilmelerindendir.”
Ünlü psikolog Carl Jang bir Kızılderili reisiyle oturup sohbet eder. Reis(Dağ gülü) ona şöyle der:
-Beyza adamın deli olduğuna tam kanaat etim.
-Peki neden?
-Kafalarıyla düşündüklerini söylüyorlar da ondan!
-Eee, herhalde yani! Ya siz neyle düşünüyorsunuz?
-(Dağ Gülü parmağıyla kalbini işaret ederek) biz bununla düşünüyoruz” der.
Batı medeniyeti ruhunu ve kalbini maddeye feda etmesinin bedelini vennihaye jeopolitik parçalanma ile ödeyecektir. Bunun emareleri eko-siyaset ve askeri yönlerden kötürüm oluşundan anlaşılmaktadır.
Bu Batı, yolun sonuna gelirken İslam dünyası fırsatı değerlendirmeli, öncelikli olarak iç sorunlarını kendine ait kurumlarda ele alma becerisini gösterebilmelidir.