Batılının ya da meşhur deyimle Uluslararası sistemin küresel hamlelerinin tümü, başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın geri kalanının yağmalanması etrafında şekillenir. Bu sömürü düzeninin istedikleri kıvamda sürebilmesi için mevcut sistemlerini olduğu gibi kabul eden “Etkisiz veya kukla” yöneticileri köşe başlarına oturturlar.

Malum olduğu üzere Ortadoğu haritasının büyük oranda yenilenmesi gündemde. Bu durumda oluşturulacak yeni devletçiklerin başına da küresel sistemin ayak izlerini takip edecek kimselerin getirilmesi onlar açısından elzemdir.

Bundan dolayı; İslam ülkeleri, savaşlar, göçler, açlık ve kaotik yaşamla bıktırılıp arayış içerisine sokulacak. Öyle ki batılı istihbarat örgütlerinin bin bir oyunlarıyla algılara servis edilen sözde kurtarıcı figürler (general Hafter- PYD- Sisi vb.) sahne alıp halklarının kurtarıcı(!) rolünü rahat oynayabilsinler.

Oysa bu zevatın yaptığı sadece iki yönlü bir soygundan ibarettir. Sahip oldukları bölgelerdeki yeraltı ve yer üstü kaynaklarını batılı şirketlere pazarlayıp elde ettikleri çok cüz`i geliri (çünkü petrol ve doğalgazı OECD`nin belirlediği fiyattan sat(a)mazlar) ya evvela savaşın yol açtığı zararların borcu olarak Irak gibi taksitle geri öderler ya silah yarışından dolayı silah alırlar ya da halklarının isyanını önlemek için zaruri ihtiyaçlara ayırırlar. Saniyen bu üçlü taksimattan sonuncusunu da halklarına çok gördükleri için onu ikiye bölüp İsviçre/Panama gibi yerlerde gizli/ off shore hesaplara yatırırlar.

Örneğin; Libya`da, batılı ülkelerin tam desteğini alan General Hafter, Tobruk yöresindeki petrol yataklarına yönelmiş, elde ettiği petrolü Suudi`nin korsan petrol şirketleri aracılığıyla paraya/silaha çevirmektedir. Tabi petrolü yok pahasına satarak.

Aynı şekilde Rojavayı elinde bulunduran PYD/PKK Rimelan ve Kamışlı petrol bölgelerinden elde ettiği petrolü sudan ucuz bir fiyata büyük şirketlere adeta bağışlamaktadır. Yine sisi, Mısırlıların alın teri ile açılan II. Suveyş Kanalının geçiş kontrolüne geçiş ücretinin aslan payını I. Kanalda olduğu gibi batılı müttefiklerine ısmarlamıştır.

Obama`nın bir bakışı için beyhude çırpınan Maliki ve İbadi gibi kuklaların yönettiği(!) Irak`ta çıkan kaynakların geri dönüşü sanki hiç olmamaktadır. Çünkü merkezi hükümetin sınırları daralmasına rağmen hiçbir ekonomik kalkınma emaresi görülmemektedir. Nasıl görülsün ki mesela; Irak işgalini (2003) takip eden birkaç yıl boyunca, Roschild ailesi buradan çıkan petrolü 2 dolar gibi komik bir rakama almış (!) ve tanker filosuyla Çin`e taşıyarak 100 dolara satmıştı.

Petrol kartelleri Irak`ı yeraltı kaynakları yönünden soyarken, ülkeye dadanan haçlı Siyonist örgütlü yapılar da, İslam medeniyetinin beşiği sayılan bu coğrafyadaki yerüstü zenginlikleri (müzeleri-anıtları-kitabeleri-tabletleri-yazıtları-el yazması eserleri….) batılı başkentlere taşıyordu.

Son dönemde Palmira antik kentindeki bazı önemli eserlerin kayıp olduğu, yağmalandığı yönündeki haberler mezkûr güçlerin hala faal olduğuna işarettir.

Hülasa;

Emperyalistlerin, Ortadoğu`yu sömürme politikalarının temelinde yatan mantık şu sözle ifade edilebilir; “Kan akmadan para akmaz”.

Akan kan Müslümanların kanıdır, ancak bu bölgeye akmaktadır. Paranın izi iyi takip edilebilse akan kanın, kaosun ve sömürünün kadim sorumlularına ulaşılacaktır.