Netanyahu, Lübnan'a yönelik son saldırıların akabinde yeni tehditlerde bulunarak "Hizbullah, ders almadıysa söz veriyorum ona ders vereceğiz" dedi.
Netanyahu daha önce de " Ortadoğu'da herşeyin değişeceğini!" özellikle vurgulayarak yeni bir sürece geçildiğini belirtmişti.
Aylardır 'Barış görüşmeleri' masalıyla dünyayı meşgul eden Yahudilerin asıl hedefinin bir oyalama olduğu daha başından belli idi.
Bu mel’un zihniyet Madrid ve Oslo (İhanet) Anlaşmaları sürecinde de aynı taktikle uzatmalara gitmiş ve karşı tarafı anlamsız ve köksüz bir anlaşmaya mecbur bırakarak eline hiçbir şey vermeden masadan kalkmıştı.
Lakin bu defa karşılarında onları çok iyi tanıyan dirençli bir ekip var.
Küresel oyuncuların baskısına boyun eğmeyen ve Filistin halkının çıkarlarını önceleyen, tüm lider kadrosu, liderlikle birlikte suikast için hedef tahtasına oturmayı kabul etmiş bir ekip.
İşte bu ekip bir yıldır siyonist barbarlara anladıkları dilden cevap veriyor.
"Dişe diş, göze göz" diyerek Yahudinin yüreğini yakmayı başarıyor.
Artık Yahudiler de sabahleyin yoğun bomba sesleriyle uyanıyor ve artık onlara da rahat yok. Sadece gasp ettikleri topraklar değil, dünyanın her tarafında…
Artık onların evine de ateş düşüyor, onların da yüreği yanıyor!
Bir yıl içinde 20 bin çocuğu ve bir o kadar kadını katlettiler ve şimdi de Lübnanlı sivillere gözlerini dikmiş durumdalar.
Ancak işgal rejimindeki tek bir Yahudi bu vahşete karşı tek kelime etmiyor.
Tam aksine rejimin elini çabuk tutup Gazze sayfasını Gazzelilerin üzerine tamamıyla kapatmasını bekliyorlar.
Yani insanlık vicdanı vs. gibi söylemler bu Yahudiler için hiçbir anlam taşımıyor.
Üç katmanlı hava savunma sistemi konusunda sürekli reklam yapan siyonist terör rejimi, artık kendi vatandaşlarını dahi güvende oldukları konusunda ikna edemiyor.
Yahudilerden 500-600 bini şimdiden ülkeden kaçmış durumda.
İşgal rejimindeki her Yahudi, her an nereden geleceği belli olmayan bir roket veya füze ile vurulacağı korkusuyla yaşıyor. Bu durum, bir Yahudi için ölümden daha beterdir.
Çünkü Yahudi, tabiatı gereği ölümsüzlük peşinde olup ayeti kerimenin deyimiyle "her biri bin yıl yaşamak ister."
Siyonist vahşet şimdi de yönünü Lübnan'a çevirdi. Kendi askeri uzmanları, eski MOSSAD başkanları, çok sayıdaki eski generali dahil neredeyse tüm stratejisyenlerin ortak tespitiyle büyük bir yok oluşa doğru gitmekte.
Buna rağmen Netanyahu ve ekibi ısrarla bu savaşı neden bölgedeki diğer ülkelere yayma peşindeler?
Bu sorunun cevabı alınmadan yaşanan kaotik hadiselerin arka planı da anlaşılamaz.
Netanyahu ve ekibi, 7 Ekim'den bu yana defaatle "ilk defa bu denli büyük bir varoluş sorunu yaşadıklarını" belirtiyor.
Aylardır bu söylemi işledikleri vahşete kalkan yapmaktalar.
Gerçekte siyonist rejim için yok olma tehlikesi her zaman var olsa da işin özü başkadır.
İşin arka planında mitolojik “Arz-ı Mev'ud” planı yatmaktadır.
Terörist rejimin bir din rejimi olduğu konusu tartışma götürmeyen bir vakıa…
Bu terörist yapı Ortadoğu'daki mevcut haritayı değiştirmek istiyor.
Doğrusu bu pek yadsınacak bir durum değil, çünkü işgal rejiminin BM'de tanımlanmış herhangi bir sınırı yok, yani genişlemeye elverişli bir rejim.
Hal böyle olunca sınırını genişletmeye çalışması da gayet doğal.
Sorun ona bu fırsatı tanıyan çevre ülkelerde.
Yıllarca 'Normalleşme!' hikayesiyle uyuttuğu çevre ülkeler şimdi parçalanma veya iç savaş korkusuyla yatıp kalkıyor. Bunun tek müsebbibi uşaklığını yaptıkları 'Siyonist sermayedir.'
Arz-ı mev'ud hedefine ulaşmak için Lübnan'da kullandığı gibi 'Taktik nükleer bombalar’ kullanmaktan çekinmeyen siyonist rejim bugüne kadar beslediği kuklalarını harcamaktan çekinmiyor.