Uzun süreden beridir ilk defa Tel Aviv’de bombalı bir saldırı yapıldı.
Aslında geçmişte gerek HAMAS ve İslami Cihad gerekse de El Fetih’in silahlı birimleri askeri anlamda çok sıkıştıkları durumlarda başta Tel Aviv olmak üzere işgal edilmiş bir çok kentte ‘Feda Eylemleri’ gerçekleştirmişler ve tüm dünya yıllarca bu eylemleri konuşmuştu.
Şimdi ne olduysa bu bombalı saldırıdan sonra oldu.
Normal şartlarda yüreği yanan vicdan sahiplerinin Tel Aviv’in vurulmasına bir nebze de olsa ‘İşte bu soykırımcı zalimi masaya oturma konusunda sıkıştırır’ diyerek derin bir oh çekmesine yol açacakken ekranlardan herkese akıl vermekle meşhur bazı ‘Dahi’lerin hemen Mahir Kaynak’ın NAS gibi kabul edilen ünlü tezi’ne atıfla suyu bulandırdıkları görülüyor.
Ne demişti Mahir Kaynak?
“Bir eylemin kimin işine yaradığına bakmak lazım, bir eylem kimin işine yarıyorsa onun parmak izlerini taşır...”
Bu tezden yola çıkan akl-ı evveller bu tespit sanki nasmış gibi yapışık kalarak karşılaştıkları her olayı önce bu mihenk taşına(!) vuruyorlar.
Bakıyorlar, ortada bir eylem var ve bu eylem köşesinden bucağından siyonist işgal rejiminin işine yarıyor, hemen Mahir Kaynak’a atıf yapıp demagoji ile körpe zihinleri müşevveş kılmaya çalışıyorlar.
Özellikle de az biraz istihbarat konularına yelken açmış olanlar.
Gizemli konuşmalarla, alegorik söylemlerle “Bu iş israil’in işine yaradığına göre, MOSSAD’ın işidir ve onun parmağı vardır!” deyip akıllara şüphe tohumu ekiyorlar.
Özellikle de canla başla mücadele edenler ile onlara gönül bağıyla bağlı olan milyonlarca insanı demoralize etmek için bu yorumlardan daha etkilisi yok.
Gazzelilerin destansı direnişine destek veren milyonlarca insanı bezdirip bu konuya bigane kalmalarına yol açmaları da cabası.
Bu konudaki ikinci bir ilginç kare de israil denilen soykırımcı yapıda ‘Sivil insan’ meselesidir.
Her nedense Gazze’den atılan roketlerden dolayı siyonist biri öldüğünde bunun önemle haber yapılarak özellikle ‘sivil bir vatandaş öldü’ denmesidir.
Bu noktada ‘Acaba israilde sivil insan var mı? Sorusunu sormak gerekir.
HAMAS’ın eski lideri Halid Meşal’in bu konudaki anlatımına dikkat çekmek lazım.
Meşal, “Ariel Şaron, Cenin, Nablus ve topyekun Batı Şeria’ya saldırmak için 20 bin kişilik yedek askeri göreve çağırdı. Birkaç saat içinde markette, manavda veya bir kurumda çalışan insanlar silahlarıyla ve rütbeleriyle göreve hazır idiler.”
Yani mesele o ki; bu insanlar birkaç saat önce sivil sayılırken birkaç saat sonra vahşet işlemeye hazır birer makineye dönüşüyor.
O halde sormak lazım, siyonist işgal rejiminde sivil var mıdır?
Siyonist işgal rejiminde 10 aydır sürdürdükleri soykırıma karşı çıkıp eylem yapan siviller var mıdır?
Gazze’de işlenen vahşete karşı çıkıp gözyaşı döken bu insanlıktan çıkmaktır diyen hiçbir sivil oldu mu?
Tüm bunlara rağmen bir kısım analist ve askeri stratejisyenin ısrarla “Tel aviv’de patlayan bombada sivillere zarar verilmesi Batı Kamuoyunda israilin işine yarayacak” şeklindeki yorumları tam bir akıl tutulması.
Ya da pozitivistlerin bakışıyla her olayı değerlendirmektir ki her ikisi de yorumları yapanların Gazzelilerin yanında durduklarını söylemeleri yönüyle birbirinden ilginçtir.