Ekranlarda bazı güdümlü yüzler ile ayarlı yorumcuların Direniş Ekseni için “hiçbir şey yapmıyorlar, israil ile danışıklı dövüşüyorlar!” tarzındaki açıklamaları bir kez daha Yemen’den yapılan saldırıyla yalanlanmış oldu.

Yemen Ensarullah’ı Siyonist işgal rejiminin kalbi ve ticaret merkezi olan Tel Aviv’e attığı balistik füzeler on aya yaklaşan savaşta yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.

Nitekim Ensarullah lideri Abdulmelik el Husi “israili yıpratma savaşında 5. Aşamaya geçtiklerini” belirtti.

Cuma günü Husilere ait bir insansız hava aracının Tel Aviv’e kadar (1800 km uzaklığa) düzenlediği saldırıda bir kişinin ölmesinin ardından önce Siyonist işgal rejimi Yemen’in en önemli limanı olan Hudeyde’deki serbest ticaret limanını bombalıyor, hemen ardından talimat almışçasına ABD ve İngiltere, Yemen’i bombalıyorlar.

 Bu noktada kimse de çıkıp ABD ile İngiltere’nin hangi vasıfla Yemen’i bombaladıkları sorusunu soramıyor.

Siyonist rejimin iki kurucusu ve koruyucusu olan bu iki devlet şimdiye kadar Yemen’e hava saldırısı düzenlerken ‘Uluslararası ticaret yollarını güven altına almak’ gibi diğer ülkelerin de kabul edebileceği bir argümanı ileri sürüyorlardı.

Ancak Tel Aviv’e düşen bombadan sonra acil koduyla Yemen’i bombalamaları olaya başka bir renk veriyor.

Üçüncü Dünya Savaşı söyleminin kulakları artık eskisi gibi tırmalamadığı bir zamana doğru giderken ortamı daha çok gererek bölgesel bir savaşın fitilini ateşlemeye matuf bu saldırıların hukuki hiçbir gerekçesi bulunmuyor.

O halde ABD ve İngiltere’nin yani ANGLO- SAKSON (şeytani) aklın Ortadoğu için önceden yapılmış bir hazırlıklarının olduğunu söylemek mümkün.

Dokuzuncu ayını geride bırakmaya başlayan Gazze’deki soykırım ve vahşete karşı kılını kıpırdatmayan tam aksine siyonist rejime askeri ve siyasi lojistik sağlayan bu şeytani akıl şimdi de bölgede iyice güç kazanan Direniş Eksenini hedefine koymuş görünüyor.

Hatırlanacağı üzere aynı şeytani akıl daha önce de (diktatör de olsalar) Siyonist rejimi yok etme yolunda adımlar atmaktan çekinmeyen Kaddafi ve Saddam gibi liderleri saf dışı bırakmış ve (Libya- Suriye- Yemen...gibi) birçok ülkede iç savaş çıkararak bu ülkelerin askeri gücünü minimize etmişti.

Gelinen noktada görünen o ki; yeni hedefleri ‘Örgütsel çalışma yöntemiyle’ iyice güçlenerek Siyonist barbarlığa meydan okuma seviyesine gelen Direniş Ekseni bileşenlerine yönelik geniş kapsamlı bir harekat gerçekleştirmek.

Lübnan Hizbullah’ının başını çekerek ana komutasını yaptığı bu direniş ekseninde Yemen’deki Husiler, Suriye ve Irak’taki Nuceyba Hareketi ile bunların alt bileşenleri bulunuyor.

Başta ABD olmak üzere tüm Batı dünyasını ısrarla Ortadoğu’ya çekmeye çalışan Siyonist işgal rejimi çok iyi biliyor ki bu saatten sonra Direniş Ekseni karşısında tek başına tutunabilme potansiyeli bulunmamakta.

Küreselci aklın yönlendirmelerinden arınmış Batı aklı da iyi biliyor ki Ortadoğu’da harcadığı her saat büyümesini durduramadığı Çin için daha fazla zaman kazanmaktır.

Bu ikilemle hareket eden Batı Dünyası; Küreselciler, Siyonizm ve Ulusal çıkarları arasına sıkışmış durumda.

Batı Dünyası Direniş Ekseni konusunda ne karar verirse versin hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Artık bölge halklarının ensesinde istedikleri gibi boza pişiremeyecekleri bir döneme girildiğini söylemek mümkün.