Bir ülkede medya dürüst bir habercilikle Gazze’de yaşanan vahşeti devamlı bir surette işliyorsa mutlaka o ülkede İslami hassasiyetler artacaktır.
Türkiye’deki ana akım medya dokuz aydır siyonist işgal rejiminin barbarlığını anlatan ve Filistinlilerin haklılığını konu alan yayınlar yapmakta. Hatta bununla da kalmayıp sık sık Kassam mücahidlerinin kahramanlıklarını işlemekte.
Tabii ki bu durum ülkedeki siyonistler ve onların yetiştirmesi olan Massonlar ile onların uzantısı olan Kemalist ırkçıları oldukça rahatsız ediyor.
Durum böyle olunca da Gazze konusunu unutturmaya çalışan yeni olaylar dizisiyle ülkenin gündemini değiştirmeyi başladılar.
Aniden başladığı düşünülen Kayseri’deki olayların arka planında bu yapılanmanın olduğu anlaşılıyor. Yıllarca ‘Vatan millet’ edebiyatı yapan bu kesimin aslında FETÖ gibi PKK gibi dış uzantıları olan istihbarat aparatı şeklinde emir bekledikleri görülüyor.
Kayseri’de başlatılan ve başka şehirlere yayılan bu ayaklanma/ kaos dalgasının Kuzey Suriye’ye sıçramasıyla olayların rengi bambaşka bir hal aldı.
Öncelikle her şeyin; Erdoğan’ın Esad ile ilgili yaptığı ılımlı ‘Görüşebiliriz!’ şeklindeki açıklamayla başladığı söylenebilir.
Astana’da konuşan Erdoğan’ın, istihbarat düzeyinde yapılan görüşmeleri yeni bir boyuta taşıma çabasına Esad’dan önce Batılı istihbarat ülkeleri cevap verdi denilebilir.
İpini kopararak ne için sokağa çıktığını bilmeyen insanların değerlendirmesi ayrı bir sosyo-psikolojik konu olmakla birlikte yaşananları adli bir vakıa olarak ele almak Türkiye’de yükselen akıl dışı faşizan ırkçılığın analiz edilmemesine yol açar.
Mossad’la daha önce görüştüğünü açıklamaktan çekinmeyen Ümit Özdağ gibi kafatasçı(olarak gösterilen ırkçı ve faşist olarak lanse edilen) şahsın ve partisinin sokaklardaki ilk hamlesinin neye mal olduğunun da iyi değerlendirilmesi gerekir.
Kayseri’deki olaylardan sonra 864 kişi gözaltına alınırken bunların yarısının yüz kızartıcı suçlarla tanınıyor oluşu da oldukça ilginç
Ancak ne bunların adli vaka olmaları ne de FETÖ ve PKK gibi yapıların harlanan ateşe yakıt taşımaları ile olay örtbas edilmemelidir.
Erdoğan ‘Senaryoyu yazanları biliyoruz’ demesine rağmen olay tüm çıplaklığıyla anlatılmıyor, hatta senaristler rahat koltuklarında yeni kaos planları hazırlığı sürdürüyor.
Yaşanan hadiselerde Türkçülük fikri ile ırkçılığın etkileri anlatılmaması da ilginç değil mi?
Mikrofonu alan herkes ırkçılığın tehlikesinden ve zararlarından bahsetmesine rağmen hemen akabinde Türkün üstünlüğüne vs vurgu yapılması beyinleri yakıyor!
Ayrıca olayları aydınlatma ile sorumlu olan Emniyetin (veya İç İşleri Bakanlığı) arşivinin talan edilerek mültecilerin adres bilgilerinin internette dolaşması trajikomik değil mi?
Bu bilgileri sızdıranlar kim?
Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyeliye ait pasaport bilgilerini, Telegram uygulamasında ırkçı çağrıların yapıldığı gruplarda paylaşanlar kim?
Gruplarda belgeleri paylaşan “ayaklanist” adlı kullanıcı kim?
Suriyelilerin pasaport bilgileri sadece İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nda bulunuyor.
Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ve İçişleri “Hesabın yöneticisinin 14 yaşındaki E.P. olduğu tespit edilmiştir” şeklinde bir açıklama yapıyor.
Aleni bir şekilde gruplarda ‘Ayaklanma çıkaracağız!’ diyen bu hesapların arkasında çıka çıka 14 yaşında bir çocuk mu bulunuyor? Lütfen böyle akıllara ziyan ithamlarla insanların aklıyla alay etmeyin!
Çok amaçlı ve çok kullanışlı operasyon unsurlarının sahne aldığı bu karmaşık istihbarat oyununda ırkçıların ekmeğine yağ sürerek düze çıkılamaz.
85 milyon kimin ne olduğunu bilmelidir artık. Bu ülkede Gürcistan’dakine benzer olası bir casusluk yasasında hangi locaların hangi iş insanlarının ve hangi parti liderlerinin yasanın konusu olacağı belli değil mi?