Dünya, Gazze’de yaşanan vahşete odaklanmış, işin nereye varacağı hakkında yorumlar yapılıyor.
Yaklaşık dört ay önce gündeme gelen yeni ‘Barış Planı’ bir kez daha gündeme geliyor.
ABD Başkanı Biden’ın üç maddelik barış planını kendi çalışmaları olarak sunması ilginç bir hile.
Çünkü bu teklif daha önce çok konuşulmuş ama siyonist rejim hiç bir hedefine ulaşamadığı için teklifi reddetmişti.
Biden’ın Planı olarak sunulan teklifin yürürlüğe girmesi halinde Ortadoğu yeni bir gerçekle yüzleşecek.
Plan 6 haftalık 3 aşamadan oluşuyor.
Birinci aşamada; 6 haftalık ateşkes sürecinde, siyonist işgal rejiminin sözde askerleri Gazze'deki yerleşim yerlerinden çekilecek ve taraflar elindeki esirlerin bir bölümünü (özellikle kadın ve çocukları) serbest bırakacak.
İkinci aşamada; çatışmalar (siyonist işgal rejiminin saldırıları) kalıcı olarak sona erdirilecek, akabinde HAMAS elinde bulunan erkek (askerler dahil) tüm esirleri serbest bırakacak.
Üçüncü aşamada ise; ilk iki aşamanın beklenildiği şekilde uygulanması halinde kalıcı anlaşmaya dönüşen savaşın sona ermesiyle Gazze’nin imarına başlanacak.
HAMAS, dört ay önce belirttiği gibi bu yeni taslağa da yeşil ışık yaktı.
Katil Netanyahu’nun danışmanı da maddeleri kerhen kabul ettiklerini itiraf etti.
İşgal rejiminin katil sağcı bakanı İtamar Ben Gvir anlaşmanın imzalanması halinde hükümeti düşüreceklerini ilan etmesine rağmen, Siyonist rejimin, efsanevi direniş karşısında yapacağı hiçbir şey yok.
Anlaşma maddelerine bakıldığında insanın aklına ‘Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in imzaladığı Dayton Anlaşması geliyor.
Dayton Anlaşması her ne kadar Bosna’da karmaşık bir siyasi tablo bırakmışsa da Bosnalı Müslümanların varlığının devamı için çok önemli bir anlaşma olmuştu.
Nitekim Aliya, bu zehir dolu kaseyi yudumlarken (anlaşmayı imzalarken) içinin rahat olmadığını ama bu anlaşmanın uzun vadede Bosna için bir zafer olacağını yakinen biliyordu.
Gazze’de sekizinci ayını geride bırakmaya doğru yoğunlaşan soykırım savaşının HAMAS’ın direniş ve olağanüstü direnciyle bir anlaşmaya doğru gitmesi elbette ki büyük bir zaferdir.
HAMAS’ın yıkılmış bir Gazze’de nasıl bir zaferi olabilir ki? diye sorulacak ve günlerce tartışılacaktır elbet...
Siyonist rejimin propaganda gücü devreye girip ‘israil’in Gazze’yi yerle bir ederek tüm Araplara güçlü bir ders verdiğini, 7 Ekim hadisesinin kendi projesi olduğu v.s şeklinde söylemlerle işi başka mecralara çekecekler ve HAMAS’ın büyük başarılarını ve nihai zaferini gölgelemeye çalışacaklar.
HAMAS, öncelikle ilk defa dünya devletlerinin gözetiminde işgal rejimini bir anlaşmaya mecbur kılarak masaya oturtmuş ve kendisi de Filistinlilerin meşru temsilcisi sıfatıyla o masada başköşeye oturmuştur.
HAMAS artık Filistin denince akla ilk gelen hareket olmayı başarmıştır. 1960-1980’li yılların ana lokomotifi FKÖ, Oslo Anlaşmalarıyla işgal rejimini tanıma bahtsızlığı gösterip onun dümenine girdiği için raf ömrünü tamamlamıştı.
HAMAS, Filistinliler için yeni çıkış yolu olmuş ve İSLAMİ DİRENİŞ’i ana eksen kılarak hem Filistinliler hem de dünyanın tüm ezilenleri için bir umut olmuştur.
HAMAS, gösterdiği tarihi dirençle tüm insanlığa İslam’ın ‘Yaşanabilir, mükemmel’ bir nizam olduğunu ayrıca İslam’ın özünde DİRENİŞ ve CiHAD’ın bulunduğunu gösterme başarısına imza atmıştır.